ATO Congresium'daki İYİ Parti ‘Cumhurbaşkanlığı Seçim
Kampanyası Başlangıç Toplantısı’nda salon hınca hınç dolu. Yoğun
güvenlik önlemi var. Salona girerken dışarıda iki kez, içeride de
bir kez üst araması yapılıyor. Ana salon doldu. Koridorlar da çok
kalabalık. Dışarıda kalanlar için dev ekranlarda canlı yayın
yapılıyor. Genel Sekreter Aytun Çıray ve Genel Başkan Yardımcıları
salonda yerlerini aldı.
AÇILIŞ KONUŞMASINI ÇIRAY YAPTI
İYİ Parti Genel Sekreter Çıray bir açılış konuşması yaparak
“Milletin içinden çıkan, milletin imzaları ile aday olan ve
milletin oylarıyla seçilecek Genel Başkan Akşener'in büyük
vizyonunu dinleyeceğiz. Türkiye’yi yeniden güzel günlere taşımak
isteyen bir liderle çalışmaktan onur duymalıyız.” dedi. Ardından
saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasına geçildi.
İLLERE CANLI YAYIN BAĞLANTISI
Salonda her sandalyeye Türk bayrağı ve Akşener posteri
bırakılmış durumda. Saygı duruşunun ardından salondaki dev ekrandan
kurulan bağlantılar ile Türkiye’deki illere bağlanılarak canlı
yayınlar yapıldı. Canlı bağlantılarda herkesin yüzünün güldüğü,
iyimserlik havasının oluştuğu vurgulanıyor. Canlı bağlantılarda
halk ‘Cumhurbaşkanı Akşener' diye slogan atılıyor. Salon da bu
sloganlara katılıyor. Ardından İYİ Parti Lideri Akşener'in partiyi
kurma çalışmaları ve parti kurmasından sonraki yurt gezilerine
ilişkin mültivizyon çalışması ekrandan yayınlandı. Görüntülerde
Akşener’in İçişleri Bakanlığı ve Meclis Başkan vekilliği yaptığı
döneme de yer verildi. CHP'li 15'ler de mültivizyonda yer buldu.
Akşener'in CHP'den İyi Parti'ye geçen vekillere teşekkürü salona
dinletildi.
AKŞENER SAHNEYE GELDİ
Daha sonra İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kürsüye geldi.
Akşener'in konuşması satır başlarıyla şöyle:
'Devlet insanı bir tehdit unsuru gibi
göremez'
Engelleri aşmak istiyorsan önce insanı seveceksin. Önce insanı
seveceksin ki, engel aşma azmi nedir göreceksin. Önce insanı
seversen, önündeki tüm dağlar düzlük olur, yürür gidersin, adaleti
eşit dağıtmak bir lütuf değil olağan bir durum olur. Önce insanı
seversen, insana dair farklılıkları kabul etmek devletin lütfu
olmaz. İnsanın insan olmaktan gelen farklılıklarına saygı duyarsın.
Devlet insanı bir tehdit unsuru gibi göremez. Kendine göre iyi
olanı tutup, kötü olanı uzaklaştıramaz. İnsanı seversen, onu
'Bizden-sizden' diye ayıramazsın. Kimden olursa olsun, onun acı
çektiğini bilirken evinde huzurla uyuyamazsın. İnsanı seversen,
'Benim çocuğum' diyemezsin. Tüm çocuklar bizim çocuğumuzdur, çocuk
üşürken benim evim, benim sofram diyemezsin. Başını yastığa huzurla
koyamazsın, koymamalısın. Bugün burada sizlere seslenirken,
sizlerden öteye her bir rengi, sesi, fikriyle dünyanın en güzel
milletine seslenmek istiyorum. Canımdan, canımızdan aziz
milletimiz, Cumhurbaşkanlığı adaylığına karar verirken düşündüğüm
tek şey var. Son yıllarda insanla-devlet arasında gittikçe
derinleşen uçurumu ortadan kaldırmak.
14 Mayıs 1950'nin yıl dönümü
Kim bilir belki de bugünün çok partili siyasi hayatın, d
emokrasiye uygun ilk seçiminin yıl dönümüne rastlaması manidar bir
tesadüftür. Demokratik usüllerle 14 Mayıs 1950'de yapılan
seçimlerle Türkiye demokrasi tarihinde bir büyük değişim
yaşamıştır. Bugün millet yeniden bir büyük değişime ihtiyaç
duymaktadır. Biz bu bu ihtaycın farkındayız. Farkında olduğumuz
için de milletimize güvendik. Milletim beni mahçup etmeyerek, büyük
zorluklara rağmen sadece 6 saat içinde 100 bin imza vererek, bir
kez daha demokrasimize sahip çıktığını göstermiştir. İşte o
milletle yürünemeyecek yol, geçilemeyecek engel yoktur.
'Amacımız devletin milletin tepesinde bir yumruk
olmasına son vermek'
Bizim temel amacımız devletin, iktidar eliyle milletin
tepesinde bir yumruk olarak durmasına son verip, o yumruğun yerini,
milletin omuzuna dokunan ele bırakmasını sağlamaktır. Gittikçe
artan şekilde hırpalanan insanlarımıza 'Yalnız değilsin' diyoruz ve
bu anlayışı da devlet anlayışıyla birleştirmek istiyoruz. Çünkü
ülkemizin siyasal iklimi soğuk ve havası da oldukça karanlıktır.
Milletimiz böyle karanlık bir havayı hak etmiyor. Biz de bu havanın
değişmesinde, milletimizin yeni ve refahlatıcı bir iklim talep
etmekte son derece kararlı olduğunu görmekteyiz.
'Artık bu yorgun ve yıpranmış defterin kapanması
gerekir'
Bugün sizlere 16. yılını yaşamakta olan bir iktidarın
eleştirisi ağırlıklı bir konuşma yapmayacağım. Buna lüzüm
hissetmediğim için değil. Bir siyasi partinin lideri iktidarının
16. yılında milletine adalet ve özgürlük vaadeden bir manifesto
yayınlamaya ihtiyaç duyuyorsa, milleti saf yerine koymaktan öte,
kendi tükenmişliğini itiraf ediyordur. Sözün tükendiği yerdir.
Artık bu yorgun ve yıpranmış defterin kapanması gerekir.
'Türkiye umutsuz gençlerin ülkesi oldu'
Aziz milletimiz, Türkiye'de 7 milyon 500 bin çocuk geçtiğimiz
kışı üşüyerek, yeterli şekilde beslenemeden geçirdi. Bu bilgi önüme
geldiği günden beri hiç aklımdan çıkmıyor. İstanbul'da yaşayan bir
genç kızımız, umutla geleceğine bakmak dururken, 'Verildiği kadar
değil, hak ettiğim kadar bir gelecek istiyorum' diye isyan ediyor.
Farkında mısınız? Türkiye umutsuz gençlerin ülkesi oldu. Oysa
ülkemizin kuruluş süreci, hatta daha da geri gidiyorum, tüm bir
tarihimiz umutların ülkesi olduğumuzu gösteren işaretlerle doludur.
Ülkemizin, özellikle de gençlerimizin üzerine örtülen umutsuzluk
örtüsünü kaldırmak zorundayız. Gençlerimizin umutlarını ve hayal
kurma özgürlüklerini onlara yeniden vermek zorundayız. Bunun için
acilen bir şeyler yapmamız gerekiyor. Önümüzde uzanan 21. yüzyılı
kaybedemeyiz.
Devlet vizyonunu paylaştı
21. yüzyılın ilk çeyreğinde yeni dünyadaki pozisyonumuzu
güçlendirmek zorundayız. Devleti yönetenlerin birinci görevi,
devletle dünyayı buluşturmak olmalıdır? 'İyi de nasıl?' dediğinizi
duyar gibiyim. Bugün sizlerle Cumhurbaşkanı olduğumda Türkiye'de
nasıl bir devlet, nasıl bir vizyon olacağını paylaşacağım.
Öncelikle bilinmesi lazımdır ki, devleti yönetmek ayrı şey,
gündelik politikaların peşine takılmak ayrı şeydir. Maalesef
Türkiye'nin son yıllardaki en büyük şanssızlığı da bu noktada
olmuştur. Devletin geleceği geçici, gündelik iktidar hırslarına
feda edilmiştir. Son yıllarda kendisine yapılmış tüm yanlışlara,
tüm haksızlıklara karşı nasıl bir ülkedir hatırlatmak isterim.
Türkiye bir verdiğinizde bin karşılık alacağınız bir verime sahip
toprağa, kültüre, insan kaynağına sahip bir ülkedir.
'Bizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten bunu
öğrendik'
Türkiye üzerine oynanan tüm oyunları bozma, düşmanın gücü ne
olursa olsun üstesinden gelme yeterliliğinin kanıtlarıyla dolu bir
tarihe sahiptir. Türkiye her hangi bir ferdine, tek bir ferdine
tehdit hissettiği an, küskünlüğünü unutup bir araya gelen uğruna
ölünesi bir ülkedir. Türkiye, uluslararası camiada durum ne olursa
olsun, dikkatleri üzerinde tutmayı hak eden, üstün niteliklere
sahip bir ülkedir. Şartlar ne olursa olsun imkansızı başarmanın
bizzat kendisidir. Bizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten bunu
öğrendik.
'Farklılıklara saygı duyarak güçlenen bir devlet
anlayışına sahip olmalıyız'
Kısaca Türkiye, ayaklarından tutup geri çeken olmasa zirveye
çıkacak bir ülkedir. Yeter ki, ülkemiz siyaset insanları tarafından
değil, devlet insanları tarafından yönetilsin. Yeter ki ülkemiz
kısa dönemli, öngörüsüz politikalar, kısır çekişmeler, bencil
yaklaşımlar arasına sıkışmasın, sıkıştırılmasın. Benim ve
arkadaşlarımızın devlet yönetme vizyonu, ülkemizi karamsar iklimden
çıkarıp, ilkbahar güneşiyle buluşturmaktır. Eğer Türkiye ilkbaharın
hayat veren güneş ışığıyla buluşursa, altın çağını yaşamaya
yönelir. Gençlerimizin, kadınlarımızın ve onların mutluluğundan
mutlu olacak erkeklerin, yani tüm milletimizin böyle bir yaklaşıma
ihtiyacı var. Bu yaklaşım geçmişte bir araya gelerek tüm
zorlukların üstesinden gelme ruhundan beslenmelidir. Ülkemiz son
yıllarda maalesef birlikte başarma fikrinden uzak kalmıştır. Uzak
kalmaktan da öte yapay kamplara ayrıştırılmıştır. Elbette
farklılıklara saygı duyarak ancak bu farklılıkları dar bir
çerçevede değil, tüm sahalardaki farklılıklara saygı duyarak,
güçlenen bir devlet anlayışına sahip olmalıyız. Farklılıklara saygı
duymak, benzerlikleri artırmanın önünde bir engel değildir. Biz bu
nedenle bayram sofrasında buluşmaktan söz ediyoruz. Çünkü biz
milletimizin bu sofranın etrafında toplanan koskocaman bir aile
olduğuna inanıyoruz.
Kadınların rolüne vurgu
Her ailede olduğu gibi bu yolda da Cumhuriyetimizi omuzlarında
yükselten kadınlar, hayati roldedir. Gittiğim her yerde bana hediye
edilen tülbentleri öpüp başıma koymam bu nedenledir. O tülbentler,
o yazmalar Anadolu'nun en saf, temiz ve güçlü sembollerinden
biridir.
'Anlayışımız insanla yaşayan, insanı yaşatan
devlettir'
Türkiye bir medeniyet coğrafyasıdır. Güneş bizsiz hiç doğmadı,
biz güneşin her doğuşunda yine olacağız. Yine tüm dünya
milletlerini kıskandıracak büyük zaferler yaşayacağız. Savaşmak
gerektiğinde o savaşı kazanacak kadar güçlü olacağız ama her zaman
tavrımızı ve tercihimizi yaşatmak üzerine kurmanın gereğine
inanıyoruz. Bu tutum benim ve ekibimin devlet yönetme anlayışının
karakterini oluşturmaktadır. Milletimizin yüzde 82'si geçmişe özlem
duyuyor, hazin olan gençlerimizin de böyle düşünüyor olmasıdır.
Bizim amacımız, milletimizin tamamının yüzünü geleceğe döndüren bir
devlet anlayışıdır. Bizim devlet anlayışımız insanla yaşayan,
insanı yaşatan devlettir.
'İktidar yoksulluğu sürdürme aracı
olamaz'
Devlet, milletine bu çerçeveden bakmayı samimiyetle başarırsa,
iktidarla yoksulluğun sürdürülmesinden beslenemez. İktidar
yoksulluğu sürdürme aracı olamaz, olmamalıdır. Bizim devlet
tahayyülümüz yeniden dünyaya örnek gösterilecek bir devlet
anlayışıdır. Tarihin her döneminde böyle oldu. Her dönemde dünyaya
örnek oldu. Son yıllardaki itilip kakılmaya son vererek, yeniden
dünyaya örnek olacak bir devlet anlayışıyla geliyoruz.
'Etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve kültürel farklılığına
bakmaksızın...'
Öncelikli hedefimiz devletle insan arasındaki uçurumu
kaldırmaktır. Devlet iyiliğinden sorunlu olduğu her bir ferdinin
etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve kültürel farklılığına
bakmaksızın hizmet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.
'Yandaşların çiftliğine dönüşen kurumlara son
verilecek'
Devleti hantal yapısından kurtararak, o hantallıktan beslenen
yapıları bertaraf edeceğimiz çözümlerle geliyoruz. Devletin işleyiş
maliyetini düşürecek çözümlerimiz var. Bugüne kadar hep
iktidardakilerin ve onların yandaşlarının çiftliiğine dönüşen
kurumların, devlet kaynaklarını yandaş müteahhitlere aktaran
kurumların devlete yük olmasına son verilmelidir. Milletimizi de bu
yükü taşımaktan kurtarmak zorundayız. Devlet devlet gibi çalışacak,
çiftlik ise devletin içinden çıkarılıp yeniden doğaya, ait olduğu o
güzel yere bırakılmalıdır.
YÖK'ü kaldırmayı vadetti
Elbette ülkemizde bilimin gelişmesinin önündeki en önemli
engellerden olan, üniversite camiasının kamburu olmaktan işlevi
kalmamış olan YÖK'ü tarihin sayfalarına göndermek bize nasip
olacaktır.
'Askeri liseleri yeniden açacağız'
İktidarların suçunu binalara ödetmek gibi yamuk bir anlayışın
ortaya çıkardığı sorunları çözeceğiz. FETÖ'nün sızmasına göz
yumularak perişan edilen ancak gözbebeği ordumuzun beşiği olan
Kuleli ve Işıklar Askeri Liselerini yeniden açacağız. Onların
yaptığı gibi terör örgütlerinin yuvasına çevirmeden varlığımızın en
büyük teminatı olan Türk ordusunun yuvası olmasını sağlamak bizim
bu devlete borcumuzdur.
Yol, köprü ve hastane projeleri
Elbette biz de köprüler, yollar, büyük hastaneler yapacağız.
Bizim bir farkımız olacak. Köprülerin sahibi müteahhitler değil,
millet olacak. Bizim yaptığımız köprülerden geçen de geçmeyen de
para ödemek zorunda kalmayacak. Yaptığımız yolların ömrü 3-5 yıl
olmayacak, çok daha uzun ömürlü bir mühendislik anlayışıyla
yapılacak.
Şehircilik mesajı
Şehirlere hançer gibi saplanan insanımızı gökyüzünü göremez
hale getiren rezidans müteahhitliği değil, medeni, karakteri olan
şehir planlarımız hazırdır. İnsanımıza balık istifi muamelesi yapan
dev hastaneler yapmayacağız. Bilgiden korkmayıp bilgiyi
kullanacağız. 700 yatak üzeri hastanelerin, sağlıklı olmadığını,
hizmet üretmeyeceğini biliyoruz. Daha küçük ölçekli daha
ulaşılabilir hastaneler yaparak, hasta ve yakınlarının yollarda eza
çekmelerini istemiyoruz. Büyük ve görkemli projeler altında insanın
ezildiği değil, insana dokunan projelerle, gündelik hayatta
hissedilen gelişmeden yanayız.
Yatırımcıya çevreye zarar vermemek ve çevre insanının
rızası almak şartı
Sanayide çürüyen, satılan fabrikalar yerine, mutlaka yeni
fabrikalar açılmasını teşvik etmek, tarim ve hayvancılıkta yeniden
dünyanın en gözde ülkesi olmak için projeler hazırladık.
Yatırımcıyı teşvik için öyle uzun yollardan dolandırıp süreçte yer
alanları nemalandırarak sömürmek yerine kendisine sadece iki şart
süreceğiz: Yatırım yaptığı çevreye zarar vermemek ve o çevrede
yaşayan insanların rızasını almak.
'İyi olan hiçbir şeyi değiştirmeyeceğiz, yanlışları
düzeltmek için geliyoruz'
Bütün şartlarımız bu kadar. Biz adımız gibi iyi olan hiçbir
şeyi değiştirmeyeceğiz, yanlış olan, işlemeyen, eskiyen her şeyi
düzeltmek için geliyoruz. Devletin yeni hareket edebilir, güçlü ve
enerjik yapısıyla geleceğin ülkesi olmak için daha pek çok
çözümlerimiz var. Bunları 30 Mayıs'ta sizlerle paylaşacağımız
beyannamemizde açıklayacağız. Einsten'ın dediği gibi, 'Her şey
olabildiğince kolay olmalı ama basitçe geçiştirilmemelidir'. İşte
biz bu nedenle yola çıktık. Daha kurulurken ilan etmiştik, 'İyi,
güçlü bir Türkiye istiyoruz'. Ülkeyi yönetmeye talip olduğumuzu
milletimizle paylaştık. Herkes çok net görüyor. Milletimizin yeni
bir yönetime, kendisini tazelemeye, nefes almaya ihtiyacı var. O
yeni yönetimin de milletin güvenini çok itinayla koruması gerekir.
Çünkü millet ülkeyi yönetenleri taşıyacak araç değildir. Ülkeyi
yönetenler milleti taşımalıdır.
'Aynı krizlere tekrar yakalanan bir devlet yönetimi
anlayışı olabilir mi?'
Aynı krizlere tekrar tekrar yakalanan bir devlet yönetimi
anlayışı olabilir mi? Devlet tiryakilerin ahdiyle devam edebilir
mi? 16 yıldır ülkeyi yönetenlerin seçim vaatlerine bakınca, sanki
bunca yıl ülkeyi yönetenler onlar değil sanıyorsunuz. Biz onların
millete yabancılaştıklarını sanırken, kendilerine
yabancılaştıklarına şahit olmak hepimizi endişeye sevk ediyor.
Elbette yeni bir yönetime ihtiyaç var. Hiçbir sorun onu üreten
zihniyetle çözülemez. Zaten değişimde bunun için lazım.
'Cumhurbaşkanlığı forsuyla konuşan dil, 81 milyona
sıcaklığını hissetirmeli'
Bizim gayretimiz Türkiye'nin 21. yüzyıl ile örtüşen bir çizgiye
taşınmasıdır. Türkiye'yi 20. yüzyılda kalmış bir iktidar
anlayışından 21. yüzyıla taşıyacağız. Ne mi demek istiyorum? Madem
ki, e-devlet uygulaması var, devlet kendi ürettiği bilgiyi
vatandaşından talep etmemelidir. Savrulan, sürüklenen Türkiye'yi
yükselen bir Türkiye yapmak istiyoruz. 21. yüzyılın Türkiye'sinde
81 milyonun Cumhurbaşkanı olmak istiyoruz. Bizim anlayışımızda
devlet, herkesi kapısı açık olandır. Bir kişinin ayağına taş değse,
sahip çıkandır devlet. Ülke öyle yönetilmeli ki hiç kimse kendini
garip ve yalnız hissetmemeli. Cumhurbaşkanlığı forsuyla konuşan
dil, 81 milyona sıcaklığını hissetirmeli, sevgisini hissetirmeli ki
dünya o Türkiye'nin gücünü hissetsin.
'Giderek büyüyen bir yönetim boşluğu var'
Açıkça ifade ediyorum tüm bir devlet yapısı, tek bir kişinin
gönlünü hoş etmeye odaklandığı için son yıllarda giderek büyüyen
bir yönetim boşluğu var. Devlet toplumun gerisine düştü, çünkü
yönetim boşluğu var. Kamu düzeni zamanın gerisine düştü, çünkü
yönetim boşluğu var. İdareciler olayların önünde değil, peşinde
koşuyor; çünkü yönetim boşluğu var. Dış politika rüzgarın önündeki
yaprak gibi oradan oraya savruluyor, çünkü yönetim boşluğu var.
Ciddi bir devletin ülkesinin bekasını, milletinin huzurunu düşünen
bir devletin her gün yeni kavgaları, krizleri olamaz. Olursa orada
yönetim boşluğu vardır. Eğitimden adalete, ekonomiden güvenliğe
çözülme var. Çünkü yönetim boşluğu var. Döviz ve faiz almış başını
gidiyor. Çünkü yönetim boşluğu var. İşsizlik son 10 yılın en kötü
durumunda çünkü yönetim boşluğu var. Çocuklarımız taciz ediliyor,
genç kızlarımız sokak ortasında öldürülüyor, beli ve eli silahlı
adamlar sokaklarımızda kol geziyor, kadınlarımız şiddet görüyor,
cinayetlere kurban gidiyor çünkü yönetim boşluğu var. Ormanlarımız,
denizlerimiz yok edililyor, evcil olsun olmasın, bu dünyayı
birlikte paylaştığımız hayvanlar katlediliyor. Çünkü yönetim
boşluğu var."