SYKP Kocaeli İl Örgütü, yapmış oldukları açıklama ile
korona virüsünün ciddiye alınması gerektiğini
ifade etti, virüsle ilgili önlem ve
kapitalizmle mücadele çağrısında
bulundu. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “ İnsanlık ilk
kez bir virüs salgınıyla yüz yüze gelmiyor. Yeni tür virüsler
tarihin değişik zamanlarında yaşamı daha önce de tehdit etti.
Dünyanın her yanına ve ülkemize de ulaşan Korona salgınını
yeneceğiz elbet, ancak yeni salgınlar bizleri bekliyor olacak. Hal
böyleyken asıl sorun olan, bu tür felaketlerle yüz yüze olduğumuzu
bile bile en temel insan haklarından olan sağlıklı yaşam hakkımızın
kapitalist sistem tarafından kamusal bir hizmet olmaktan çıkartılıp
ticaret meselesi haline getirilmiş olmasıdır. Korona gerçek bir
tehlikedir! Ciddi bir tehdit olan salgına karşı umursamaz “bize bir
şey olmaz”cı tutuma asla prim verilmemelidir. Korona ölümcül ve
henüz çaresi bulunmamış bir virüstür ve buna karşı kişisel,
toplumsal ve kamusal önlemler almak zorunludur.
KORONA TEHLİKESİ CİDDİYE ALINMALI
Kapitalist devletlerin bu krizi suistimal etmeleri ve salgının
etkilerinden kaçınmanın ağırlıklı yükünü bireysel tedbirlere
yüklemeleri, halklarımızın bu konuda bireysel ve toplumsal olarak
hassas davranmalarının önünde engel olmamalıdır. Bütün halklarımız
Korona tehlikesini ciddiye almalı ve bu konuda özellikle toplumcu
meslek örgütlerinin uyarılarını anı anına takip etmeli ve hayata
geçirmelidir. Aynı şekilde, panikçi, kendini hayattan ve sorunun
esasına karşı mücadeleden izole eden, iradesini tamamen sistemin
arzularına ve yönelimlerine teslim eden yaklaşımlar doğru değildir.
Salgının daha fazla yayılmamasının ve insan hayatına en az zararla
durdurulmasının biricik yolu örgütlü toplumsal mücadeleyi
geliştirmekten geçmektedir. Yapmamız gereken bu koşullarda dahi
insan sağlığını değil sermayelerini ve devletlerini korumaya
öncelik veren sisteme karşı mücadelede yeni toplumsallaşma,
örgütlenme, dayanışma ve mücadele yolları geliştirmek
olmalıdır.
GEZİ’DE YAPTIK YİNE
YAPABİLİRİZ
Tedbiri asla elden bırakmadan yaratıcı mücadele araçları
geliştirmeli, sermayenin “herkes kendini kurtarsın” bencilliğine
karşı zaman kaybetmeden yeni toplumsallaşma deneyimleri yaratmaya
soyunmalıyız. Bunun bir örneğini daha önce Gezi’de yaptık, yine
yapabiliriz! Hepimiz yaşadığımız bölgelerde dayanışma ağları,
güvenli ilişkilenme ve iletişim yollarıyla yeni toplumsallıklar,
örgütlenmeler geliştirmenin öncüsü ve parçası olmaya gayret
etmeliyiz. Bu kriz aynı zamanda neoliberalizmin krizidir! On
yıllardır tüm dünyada devam eden neoliberal politikalar sağlık
alanını tamamen ticarileştirmiş, hastanelerin imkânları, tıbbi
yatırımlar, sağlık personelinin çalışma koşulları, önleyici sağlık
hizmetleri, var olan sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları
toplum sağlığına göre değil sermayenin çıkarlarına göre
düzenlenmiştir. Bugün en gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi Korona
virüsünün yayılması, bundan kaynaklı ölümler engellenemiyorsa bunun
temel nedeni insan hayatı için değil sermayenin kârı için
tasarlanmış sağlık sistemidir.
KAPİTALİZMİN EKOLOJİK KRİZİ
Kapitalist devletlerin tamamının uyguladığı neoliberal
politikalar dolayısıyla önleyici, koruyucu sağlık hizmetlerinin
önemsizleştirilmesi, sömürü çarklarının duraksamaması için hastalık
riskinin görmezden gelinmesi, kamusal tedbirlerin alınmaması,
hastalık durumunda ise yeterli tıbbi desteğin verilmemesi Korona
virüsünün dünya çapında bir salgına dönmesine yol açmıştır. Bu kriz
aynı zamanda kapitalizmin ekolojik krizidir! Kapitalizmin yapısal
krizi kendini ekolojik kriz olarak da açığa vuruyor. Kapitalizm kar
hırsıyla dünyayı yaşanmaz bir gezegen haline getirdiği, ekolojik
bir krize yol açtığı için de Korona salgınının pandemiye
dönüşmesini engellemek mümkün olmuyor. Maalesef görülecektir ki,
kapitalist düzen devam ettiği sürece bu tür salgınlarda ve daha
nice hastalıklarda olan daha çok yoksula, aça, göçmene, emekçiye,
cezaevlerinde yaşamak zorunda kalanlara, ezilen milliyetlerden
insanlara olur. Yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan dünyadaki
milyonlarca emekçi, işsiz, emekli ve evsiz; sağlıklı gıdaya, temiz
hava ve suya, yeterli ve eşit bir sağlık hizmetine ulaşamadıkça
önce onlar ölür, daha çok onlar ölür.
KASAP ET DERDİNDE
İşte bu yüzden Korona virüsüyle ve bundan sonraki olası
virüslerle mücadele aynı zamanda kapitalizmle mücadele anlamına
gelmek durumundadır. Kapitalizmi durduramadığımız sürece kâr için
değil insan ve toplum yararına kurgulanacak bir sağlık sistemine
kavuşmak mümkün olmayacaktır. Sistemin krizi fırsata çevirmesini
izin vermeyeceğiz! Halkımızın amiyane deyimiyle “koyun can
derdindeyken kasap et derdinde!” İnsanlar her geçen gün katlanarak
büyüyen Korona riskine karşı etkili önlemler arayışı içindeyken
sermaye ve onun devleti krizi fırsata çevirmenin derdinde. İnsan
hayatını bunca tehlikeye atan umursamazlıkları yetmezmiş gibi, öne
sürdükleri tedbir paketleri, tedavi imkânları ve olağanüstü hâl
kararlarında öncelikli olarak hâlâ sermayenin çıkarlarını
gözetmekteler. Sermayenin bugünkü temsilcileri olan
AKP-MHP Hükümeti bu krizi özel
olarak da içine düştüğü darboğazdan kurtulmanın imkânı olarak
görerek hareket etmektedir. İdlib’de saplandığı bataklığın,
ekonomik çakılmanın, siyasi tükenişinin üstünü “Korona paniğiyle”
örtmek istemektedir.
KORONA TEHLİKESİNİ YOK SAYDILAR
Toplumsal tedbirler için en önemli günler olan ilk dönemi
pervasızca Korona tehlikesini yok sayarak heba eden AKP-MHP
hükümeti, mızrak çuvala sığmayacak noktaya geldiğinde ise etkili
tedbirler almak yerine toplumun üzerine panik boca etmiştir. Tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sermaye devleti bu kaygı ve panik
ortamını 2008’den bu yana içinden çıkamadığı krize karşı yeni bir
otoriterleşme, merkezileşme, hak gaspı, örgütlülüğü dağıtma,
istihdamı esnekleştirme, kontrolü artırma imkânı olarak kullanmak
istemektedir. Bu panik dalgasıyla emekçilere, kadınlara, doğaya
karşı saldırgan politikalarını meşrulaştırmak, sınır ötesindeki
operasyonları unutturmak, her türlü muhalefeti bir kez de bu
vesileyle boğmak istemektedir. Ne genel olarak kapitalizmin ne de
özelde AKP-MHP Hükümeti’nin Korona salgınına ve olası yeni
felaketlere halkçı politikalar geliştirme isteği ve kapasitesi
yoktur!
ÖRGÜTLÜ MÜCADELE GELİŞTİRİLMELİ
Onlardan kendiliğinden bu tür tedbirler almalarını beklemek,
ölü gözünden yaş beklemek kadar beyhudedir. Halkalarımıza çağrımız,
hükümetin kendileri için etkili tedbirler alacağı yanılgısına
kapılmadan hızla emek ve demokrasi örgütleriyle birlikte, kendi
yaşam ve çalışma alanlarından başlayarak örgütlü mücadeleyi
geliştirmeleridir. Ancak böyle bir örgütlenme ve mücadeleyle
gerçekten emekçi halklarımızın çıkarına tedbirlerin hızla devreye
sokulmasını sağlayabilir ve sonrasında bunları kalıcı hale
getirecek mücadelenin önünü açabiliriz.
Bu süreçteki mücadelemizin talepleri şunlar olacaktır:
• Öncelikli olarak Hükümet bu süreci Meclis’teki diğer partiler,
sağlık alanındaki meslek ve emek örgütleri, sendikalar ve
demokratik kitle örgütlerinin temsilcileriyle birlikte kurulacak
bir kriz masasından yönetmelidir. Alınacak tedbirler, hayata
geçirilecek uygulamalar mutlak suretle bu bileşenle birlikte
kararlaştırılmalıdır. • Hükümet vatandaş olsun olmasın, hukuki
statüsü ne olursa olsun ülkede bulunan bütün insanların nitelikli,
parasız ve yeterli sağlık hizmetine ulaşabilmesini sağlamak
zorundadır. • Alınan, alınacak tedbirlerde işverenlerin değil
işçilerin, devletin değil halkın, paranın değil insanca yaşamın
gerekleri ön planda tutulmalıdır. • Bu olağanüstü dönemde alınması
gereken bireysel tedbirler herkese duyurulmakla beraber, esas
olarak kamusal ve toplumsal tedbirlerin hayata geçmesi
sağlanmalıdır. • Eğitim, seyahat, çalışma gibi alanlarda alınacak
tedbir kararlarının yükleri başta kadınlar olmak üzere toplumun
dezavantajlı gruplarının üzerine yıkılmamalı, izin ve işbölümünde
toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesine imkân
tanıyacak uygulamalara başvurulmamalıdır. • İşyerleri ve okullarda
tehlike arz edecek bir durum söz konusu olduğu sürece buralar tatil
edilmeli, işçilerin maaşı, öğrencilerin eğitim imkânı (uzaktan
dijital olarak, vs) mutlaka muhafaza edilmelidir. • Bu süreçte
kullanılacak dil hiçbir şekilde ülkedeki göçmen ve sığınmacılara ya
da başka halklara karşı kin ve nefret oluşturacak tarzda
olmamalıdır. • Dünya geneline yayılan bu salgınla, ancak dünya
genelinde verilecek bir ortak mücadeleyle baş edilebilir. Yakın
çevremizde savaşın yıkıcı etkisini yaşamakta olan Suriye, Irak ve
İran’dan başlamak üzere en genel düzeyde Korona karşıtı mücadelenin
parçası olunmalıdır. • Bir musibet bin nasihatten yeğdir sözünü de
önümüze koyarak bu krizi halkçı bir sağlık sisteminin
geliştirilmesi, insan, üretim ve kâr merkezli doğa bakışından
vazgeçilmesi ve bireyci ve piyasacı değil, toplumcu ve eşitlikçi
bir sitemin kurulması için bir fırsata çevirmeliyiz. • Devletin
geliştireceği tedbirlerin nihayetinde sermayenin çıkarlarını
korumaya yönelik olduğunun bilinciyle davranarak, öncelikle
dezavantajlı olanları gözeten genel bir dayanışma ve örgütlenme ağı
yaratılmalıdır. Bu örgütlenmeler hem günlük hayat içinde yüz yüze
gelinen sıkıntıları dayanışma içinde aşmaya (örneğin risk
gruplarının alışveriş gibi işlerinin daha az riskliler tarafından
yerine getirilmesi) hem de devletin geliştireceği, denetimci ve
sermaye yanlısı tedbirleri boşa çıkarmaya hizmet etmelidir. •
COVID-19 Pandemisi’nin kısa sürede aşılamayacağı gerçekliğini göz
önünde bulundurarak böyle örgütlenmelerin hem yerel hem ulusal hem
de ülkeler arası boyutta genel bir dayanışma ağı haline gelmesine
çalışılmalıdır. Bu tür yerel ve ülkeler arası dayanışma
örgütlenmelerinin gelişen Endüstri 4.0’ın yaratacağı başka
felaketlere de karşı durma açısından bir örnek olarak görülmesi ve
buna ilişkin bir bilinçlenmenin geliştirilmesi eşiğine geldiğimiz
komünizm ütopyasının gerçekliğe dönüşmesinin imkânlarını içinde
taşımaktadır. “