Atina’nın kıpırtılı sokaklarında yolculuk

Her yıl mart ayında Atina’nın kalbine doğru yaptığımız yolculuğu, bu yıl da tekrarladık. İkinci evimiz gibi olan Atina’nın kıpırtılı sokaklarındaki deneyimlerimizi sizler için derledik. İşte mart ayında Atina…

Kaç yıl oldu, hatırlamıyorum… Ama bir gelenek haline getirdiğimiz bu ritüel, her yıl mart ayında eşim Aslı ile Atina’nın kalbine doğru yaptığımız bir kaçamakla devam ediyor. Atina bizim için sadece bir şehir değil, adeta ikinci evimiz gibi. Gözümüzü kapatıp sokaklarını hayal ettiğimizde bile içimizi kıpır kıpır bir enerji sarıyor.

Bu şehirde en sevdiğimiz şeylerden biri, gün ışığında Plaka’nın dar ve tarihi sokaklarında kaybolmak. Antik taş yolların üzerinde yürürken, tarih ve modern hayatın iç içe geçtiğini hissediyorsunuz. Bir köşede geleneksel el sanatları satan bir dükkân, biraz ilerde eski plakların dizildiği bir mağaza, birkaç adım sonra ise tabaklarında cızırdayan deniz ürünleriyle mis gibi kokan bir taverna… İşte Atina tam olarak böyle bir yer: Zamansız, enerjik ve sıcacık.


ATINA’NIN RUHU: PLAKLAR, TOHUMLAR VE YENİ KEŞİFLER

Bu yıl da önceki yıllardan farklı değildi, hatta belki de her zamankinden daha güzeldi. Plak koleksiyonumuza yeni parçalar eklemek için Atina’nın en iyi müzik mağazalarını bir bir gezdik. Şehrin nostaljik ruhunu yansıtan bu dükkânlarda, tozlu rafların arasında kaybolmak paha biçilemez bir deneyim. Eski Yunan müziklerinden caz plaklarına kadar pek çok hazineyle karşılaştık. Son yıllarda Aslı’nın tutkuyla sarıldığı bahçecilik ve organik tarım, bu seyahatimizin bir diğer önemli parçası oldu. Şehrin dört bir yanındaki bahçe ve peyzaj mağazalarını gezerek, onun için en özel tohumları bulmaya çalıştık. O, bahçemize ektiği her yeni bitkiyle hem doğaya hem de kendi ruhuna iyi bakıyor. Atina’dan getirdiği özel tohumlarla bahçemiz daha da renklenirken, biz de bu küçük doğa mucizelerinin soframıza sağlıklı ve taptaze yiyecekler olarak dönüşmesini izlemekten büyük keyif alıyoruz.



ATINA’YI İLK KEZ KEŞFEDECEKLER İÇİN BİRKAÇ İPUCU

Atina’ya daha önce hiç gelmediyseniz, bu şehir sizi baş döndürücü bir tarihle karşılar. Antik Yunan uygarlığının merkezi olan bu şehirde Akropolis ve onun zirvesindeki Parthenon Tapınağı, mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktaların başında geliyor. Burada durup, tarih boyunca nice medeniyete ilham vermiş bu muhteşem yapının karşısında kendinizi küçücük hissedeceksiniz. Tarihi keşfetmeye devam etmek isteyenler için Antik Agora, Zeus Tapınağı, Panathenaic Stadyumu ve Ulusal Arkeoloji Müzesi, Yunan tarihine derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Biraz daha yerel ve bohem bir atmosfer arayanlar için Monastiraki Pazarı, vintage eşyaları ve antika dükkânlarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Plaka ve Anafiotika’nın dolambaçlı sokakları, Atina’nın en renkli yüzünü yansıtır. Burada bir kafeye oturup, elinizde mis kokulu bir kahveyle insanların telaşsız hayatını izlemek bile başlı başına bir deneyimdir. Psiri Bölgesi ise akşam saatlerinde hareketlenen tavernaları, canlı müzik yapan sokak sanatçıları ve kendine has atmosferiyle şehri hissetmenin en güzel yollarından biri.


VE TABİİ Kİ LEZZET…

Bir seyahat, mutfağıyla tamamlanır. Atina’nın yemekleri, her gelişimizde bizi kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Geleneksel Yunan mezeleri, zeytinyağlıların en güzeli dolma, taptaze deniz ürünleri ve tabii ki souvlaki… Her lokmada Akdeniz’in ferahlığını hissetmek mümkün. Ouzo eşliğinde uzayıp giden sofralar, burada yaşamın ritmini belirliyor. Bu yıl da Atina bizi yanıltmadı. Her zaman olduğu gibi enerjisini hissettirdi, bizi sokaklarında kaybolmaya davet etti, en güzel tatlarını sundu. Ve biz, mart ayının bu klasikleşmiş seyahatinden yine yenilenmiş, mutlu ve bir sonraki yılın gelişini sabırsızlıkla bekleyerek ayrıldık. Eğer hâlâ Atina’ya gitmediyseniz, belki de bu yıl sizin için de bir başlangıç olur. Ve kim bilir, belki sizin için de bir klasik hâline gelir…





SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber