Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan orta vadeli program açıklaması
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, "Orta Vadeli Program'ın amacı enflasyonun tek haneye düşürülmesi, yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, gelirin toplumun tüm kesimlerine adil dağıtılmasıdır" dedi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Alparslan Bayraktar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Sanayi
ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Tarım ve Orman Bakanı
İbrahim Yumaklı, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Cumhurbaşkanlığı
Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel ve Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan ile Cumhurbaşkanlığı
Külliyesi'nde 2025-2027 dönemini içeren Orta Vadeli Programı (OVP)
açıkladı. Yılmaz, OVP'nin amacının makroekonomik politikaları
belirlemek, temel ekonomik büyüklükleri, gelir-gider tahminlerini,
bütçe dengesini ve borçlanma durumunu ele almak olduğunu belirten
Yılmaz, programın ayrıca kamu idarelerinin ödenek teklif
tavanlarını da içerdiğini aktardı. Yılmaz, OVP'nin, makroekonomik
politika çerçevesi ve hedefleriyle öncelikli reform alanlarını ve
takvimini ortaya koyduğunu bu kapsamda, ekonomik istikrarı sağlamak
ve sürdürülebilir büyümeyi desteklemek için belirlenen politikalar
ve reformlar, önümüzdeki üç yıllık dönemde ekonominin yol
haritasını oluşturacağını vurguladı. Yılmaz, geçen yıl yapılan
genel seçimlerin ardından ülkede siyasi belirsizliğin ortadan
kalktığına ve seçimsiz uzun bir döneme girildiğine işaret eden
Yılmaz, seçimlerin hemen ardından uygulamaya koyulan ekonomi
programıyla politika belirsizliklerini giderdiklerini bildirdi.
Yılmaz, güncellenen OVP ile ülkenin istikrarını ve kalkınmasını
sağlayacak, refahını artıracak politikaları hayata geçirmeye devam
edileceklerini belirtti.
Yılmaz, OVP'nin ilk yılına yönelik uygulanacak politikalar ve somut
tedbirlerin 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda
ayrıntılı yer alacağını dile getirerek, OVP hazırlık sürecinde
farklı paydaşlarla kapsamlı istişare toplantıları
gerçekleştirdiklerini, bu süreçte toplumun çeşitli kesimlerinden
gelen görüş ve önerileri dikkate aldıklarını ve daha kapsayıcı bir
politika seti oluşturulmasını hedeflediklerini bildirdi.
2025-2027 dönemini kapsayan OVP hazırlıklarının haziranda kamu
kurumları ile yapılan bütçe görüşmeleriyle başladığını, ilgili
kurumlardan politika ve tedbir önerilerinin toplandığını, temmuz ve
ağustosta makroekonomik verilerin değerlendirildiğini, bütçe
dengesi ve kamu harcamaları gibi temel konularda analizler ve
toplantılar yapıldığını ifade eden Yılmaz, ağustos sonunda OVP
taslağının nihai hale getirilerek ilgili kurumlara ve Ekonomi
Koordinasyon Kuruluna sunulduğunu söyledi. Yılmaz, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın onayı ile OVP'nin, Resmi Gazete'de
yayımlanarak resmiyet kazanacağını, hazırlık sürecinin titizlikle
planlandığını ve zamanında gerçekleştiğini belirtti.
Geçen yılki 2024-2026 dönemi OVP'ye ilişkin açıklamalarda bulunan
Yılmaz konuşmasına şu şekilde devam etti:
"Geçtiğimiz eylül ayında uygulamaya koyduğumuz OVP çerçevesinde son
bir seneyi değerlendirdiğimizde, temel makroekonomik
göstergelerdeki öngörü ve hedefler önemli oranda gerçekleşmiş olup,
mevcut tahminler büyük oranda geçerliliğini korumaktadır. Bu,
programımızın etkinliğini ve öngörülebilirliğini ortaya
koymaktadır. İlk olarak, öngördüğümüz takvime uygun olarak
dezenflasyon sürecinin etkileri 2024 yılı haziran ayından itibaren
başlamıştır. Bu tarihten itibaren enflasyon oranında bugüne kadar
23,5 puanlık bir düşüş kaydedilmiştir ve bu sürecin devam etmesini
bekliyoruz. Büyüme kompozisyonundaki dengelenme ile birlikte cari
işlemler dengesi, beklentilerimizin de altında gerileyerek olumlu
bir tablo çizmiştir. İstihdam alanında ise iktisadi faaliyetteki
dengelenme eğilimine rağmen, işsizlik oranları hedeflerimizin de
ötesinde bir iyileşme göstermiştir. Kamu harcamalarında etkinlik ve
verimlilik arttıkça, bütçe açığı da tahminlerimizden daha olumlu
bir seyir izlemiştir. Bu durum, kamu maliyesinin
sürdürülebilirliğine katkı sağlamıştır. Ayrıca, makroekonomik
göstergelerdeki bu olumlu gelişmeler, yatırımcıların ülkemize olan
bakışını da olumlu yönde etkilemiş, kredi notları ve ulusal
rezervlerimiz artarken, ülkemizin risk primi düşmüştür. Bu
sonuçlar, 2024-2026 OVP'si kapsamında uygulanan politikaların
etkinliğini ve ekonomi üzerindeki olumlu sonuçlarını net bir
şekilde ortaya koymaktadır. Programımız başarıyla çalışmakta ve
sonuç üretmektedir."
Türkiye ekonomisinin geçen yılki yüzde 5,1 oranla birlikte 14 yıl
boyunca kesintisiz büyüme sürecini devam ettirdiğini belirten
Yılmaz, bu yılın ilk yarısında ise milli gelir büyümesinin yüzde
3,8 olarak gerçekleştiğini ve ekonominin sağlam temeller üzerinde
büyüdüğünü ifade etti.
Yılmaz, Yurt içi talebin büyümeye katkısının geçen yıla göre önemli
oranda azaldığını, ancak net mal ve hizmet ihracatının büyümeye
pozitif katkı sağladığını bildiren Yılmaz, geçen yıl sanayi
sektörünün küresel sıkılaştırıcı politikalardan daha fazla
etkilendiğini ve milli gelir büyümesinden daha yavaş büyüdüğünü,
ancak alınan önlemlerle ekonomide dengeli bir büyüme kompozisyonu
yakalandığını belirtti.
Yılmaz, enflasyonla mücadelede dezenflasyon dönemine girildiğini,
ağustos itibarıyla birikimli TÜFE artış oranının bir önceki yılın
aynı dönemine göre gerileyerek yüzde 52 oranında kaydedildiğini
hatırlattı. Yılmaz, bu gelişmenin dezenflasyon sürecinin etkili
olmaya başladığını gösterdiğini, bu eğilimin eylül ayı ve
sonrasında da devam etmesini beklediklerini ifade etti.
Son bir yılda istihdamın güçlü şekilde artış gösterdiğini ve
işsizliğin önemli oranda gerilediğini, geçen yılın ikinci
çeyreğinde 31 milyon 556 bin olan istihdamın, bu yılın ikinci
çeyreğinde 32 milyon 661 bine ulaştığını anlatan Yılmaz, "Son bir
yılda, bugünden bir yıl geriye gittiğinizde 1 milyon 105 bin ilave
istihdam imkanı oluşmuştur. Bu artış ekonominin farklı
sektörlerinde istihdam imkanlarının arttığını ve iş gücüne
katılımın desteklendiğini göstermektedir" ifadelerini kullandı.
Yılmaz, geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9,7 olan işsizlik
oranının bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 8,8'e gerilediğini,
işsizlik oranındaki bu düşüşün istihdam artışının ve genel ekonomik
güçlenmenin sonucu olduğunu, uygulanan ekonomi politikalarının
etkinliğini ortaya koyduğunu vurguladı.
Geçen yılın aralık ayı itibarıyla cari işlemler açığının milli
gelire oranının yüzde 4'lere düştüğünü ve 45 milyar dolarlık bir
cari açıkla yılın kapatıldığını bilgisini veren Yılmaz, Haziran
2024 itibarıyla cari işlemler açığının daha da gerileyerek milli
gelirin yüzde 2,2'sine kadar düştüğünü ve 24,8 milyar dolar
seviyesine ulaşıldığının altını çizdi. Yılmaz, cari işlemler
açığındaki gerilemenin Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı
direncini artırdığını ve sürdürülebilir bir dış ticaret dengesine
doğru ilerlediğini gösterdiğini olumlu tablonun güncellenmiş OVP
ile pekiştirileceğini açıkladı.
Geçen yıl ocak ayında Türk lirası mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 39 seviyesinde olduğunu bu oranın bu yılın ağustos ayında yaklaşık yüzde 54 seviyesine yükseldiğini açıkladı.
Yılmaz, geçen yılın ortalarında Kur Korumalı Mevduat'ın (KKM)
toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 28'i aştığını, ancak bu
oranın hızla gerilediğini ve Ağustos 2024'te yüzde 10 seviyesine
kadar düştüğünü belirterek, KKM bakiyesinin zirve yaptığı dönemde
3,4 trilyon Türk lirası seviyesine ulaştığını, bugün ise 1,6
trilyon Türk lirasına indiğini kaydetti.
Dolar bazında da geçen yıl KKM'nin en yüksek seviyesinin 140 milyar
dolar olduğuna dikkati çeken Yılmaz, bu rakamın 47,8 milyar dolara
düştüğünün bilgisi verdi.
Yılmaz, geçen yılın ocak ayında yüzde 44,4 seviyesinde olan yabancı
para mevduatlarının payının, bu yılın ağustos ayında yüzde 36,3'e
gerilediğini bildirerek, bu eğilimlerin, ekonomi politikalarının
etkisi ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla atılan adımların
başarısını gösterdiğini bildirdi.
Türk lirasının güçlenmesi ve milli para birimine güvenin artmasının
enflasyonla mücadele ve makroekonomik istikrarın sağlanmasında
önemli bir gelişme olduğunu dile getiren Yılmaz,
"Geçen yılkinden bugüne baktığımızda rezervlerde önemli gelişmeler
görüyoruz. Brüt uluslararası rezervlerimizin 26 Mayıs 2023
tarihinde 98,5 milyar dolar seviyesinden 23 Ağustos 2024 tarihinde
150,4 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. 52 milyar dolara ulaşan
bu artış ekonomimizin dış şoklara karşı dayanıklılığını arttırmak
bakımından son derece olumlu bir gelişmedir. Aynı süreçte risk
priminin yine çarpıcı bir şekilde düştüğünü, 2023 Mayıs'ta 703 baz
puanlara kadar yükselmişken 3 Eylül 2024 itibarıyla 283 baz puana
gerilediğini görüyoruz. Bunun daha da aşağılara geldiği günleri de
bu süreçlerde gördük. Bu düşüş uluslararası piyasalarda Türkiye'ye
olan güvenin arttığını ve risk algısının önemli ölçüde azaldığını
göstermektedir. Dış finansmana erişimi kolaylaştıran ve dış
finansmanın maliyetini düşüren bu gelişmeyi daha ileri noktalara
taşımayı hedefliyoruz. Rezervlerdeki artış risk primindeki düşüş ve
Türk lirası mevduatlarının artışı ekonomi politikalarımızın doğru
yönde ilerlediğinin ve piyasalarda olumlu yansımalar oluşturduğunun
somut göstergeleridir" şeklinde konuştu.
Yılmaz, deprem harcamaları düşüldüğünde 2023 yılı bütçe açığının
yüzde 1,6 seviyesine kadar gerilediğini belirterek, deprem
harcamalarının geçici ve dönemsel olduğunu, bu harcamaların büyük
oranda yatırım niteliği taşıdığını belirtti.
Yılın ilk iki çeyreğinde reform eylemlerinde ilerleme
kaydedildiğini belirten Yılmaz, 2024 yılının ikinci çeyreğinde 8
tedbir planlandığını ve bunların 2'sinin tamamlandığını dile
getirdi.
Sürekli nitelikteki 2 eylemde ise çalışmaların sürdürüldüğünü
bilgisini veren Yılmaz,
"Dolayısıyla 2024 yılının ilk yarısı için belirlediğimiz 36
eylemden 24'ünü gerçekleştirdiğimizi ifade edebilirim. Diğer
konularda da çalışmalarımızı belli bir aşamaya getirmiş durumdayız.
Tamamlanmamış görülen eylemlerde de aslında hazırlık süreçlerimiz
belli bir mesafe almış durumda. Örneğin, İklim Kanunu, Katılım
Finans Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve KİT Yönetişim Kanunu gibi
hazırlıkları önemli oranda tamamlamış durumdayız. Önümüzdeki
dönemde Meclisimizin takvimi çerçevesinde bunları kamuoyunun
gündemine getireceğiz" ifadelerini kullandı.
Üç yıllık (2025-2027) süreç için oluşturdukları OVP'de belirlenen
makroekonomik politika çerçevesine değinen Cevdet Yılmaz,
"2025-2027 dönemi programının temel amacı, enflasyonun kademeli
olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi, büyüme potansiyelimizin
dezenflasyon süreciyle uyumlu şekilde yükseltilmesi, yapısal
reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve
ihracatın artırılması, sağlanacak refah artışıyla gelirin
toplumumuzun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır.
Bu hedefler doğrultusunda, para, maliye ve gelirler politikalarının
güçlü bir şekilde eş güdümü sağlanacak ve enflasyonla mücadele
öncelikli bir alan olarak ele alınacaktır. Yeni OVP dönemiyle
birlikte, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve istikrar
hedeflerini gerçekleştirmek üzere atılacak adımları ve öncelikleri
belirliyoruz. Bu bağlamda, büyümenin kaynaklarında, beşeri
sermayenin güçlendirilmesi, sabit sermaye yatırımlarının
artırılması ve toplam faktör verimliliğinin yükseltilmesi öncelikli
olacaktır" diye konuştu.
Yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve
ihracatın artırılmasının bir diğer kritik stratejileri olduğunu
vurgulayan Yılmaz, "Bu reformlar, ekonomimizin temel yapısını
güçlendirerek daha verimli bir üretim ve ticaret ortamı
oluşturacaktır. Orta ve uzun vadede, bu reformların katkısıyla,
ülkemizi, ekonomimizi, orta-üst gelir grubundan yüksek gelirli
ülkeler grubuna çıkarmayı hedefliyoruz" dedi.
Bir yandan depremin yaralarını sararken diğer yandan dirençli
şehirler oluşturmayı hedeflediklerini söyleyen Yılmaz, "Bu
hedeflerimizin yanı sıra, gelirin tüm kesimlere adil bir şekilde
dağılımını sağlayarak toplumsal refahı kalıcı bir şekilde arttırmak
istiyoruz" açıklamalarında bulundu. Ekonomik büyümenin herkes için
eşit fırsatlar sunmasını ve toplumun tüm kesimlerine yayılmasını
sağlamanın temel amaçları olduğunu ifade eden Yılmaz, tüm
politikalarını insan odaklı kalkınma anlayışıyla
şekillendirdiklerini bildirdi.
"Son olarak, demografik fırsat penceresinden azami düzeyde
faydalanılması, kadınların ve gençlerin ekonomiye katılımının
arttırılması da yine kritik hedeflerimiz arasındadır" diyen Yılmaz,
"Bu, uzun vadeli ekonomik büyüme için büyük bir potansiyel
sunmaktadır. Yeni OVP dönemi, Türkiye'nin ekonomik yapısını
güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için
atılacak önemli adımları kapsamaktadır. Programın tüm bu strateji
ve hedefleri, ülkemizin refah seviyesini yükseltecek ve küresel
arenada rekabet gücümüzü artıracaktır" bildirdi.
Öncelikli reform alanlarına ilişkin genel stratejilerini 8 ana
başlıkla desteklemeyi öngördüklerini belirten Yılmaz, şöyle devam
etti:
"Birincisi, makroekonomik ve finansal istikrarın kalıcı hale
getirilmesi, ikincisi kamu mali reformlarının hayata geçirilmesi,
üçüncü başlığımız AR-GE ve yenilikçilik kapasitesinin
geliştirilmesi, dördüncü başlığımız yeşil ve dijital ekonomiye
geçişe yönelik teknolojik dönüşümün sağlanması, beş ve altıncı
başlığımız beşeri sermayenin güçlendirilmesi ve işgücü
piyasalarının etkinleştirilmesi, yedinci başlığımız iş ve yatırım
ortamının iyileştirilmeye devam edilmesi ve son başlığımız
ekonomide her alanda kayıt dışılığın azaltılması, minimum düzeye
indirilmesi. Bu temel politika alanları, Türkiye'nin sürdürülebilir
büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşması için gerekli olan yapısal
değişiklikleri hayata geçirecek ve ekonomimizin uzun vadeli
istikrarına katkıda bulunacaktır."
Yeni OVP'nin rakamsal boyutlarını da anlatan Yılmaz, "Buna küresel
görünümü özetlemekle başlamak istiyorum. Çünkü biz de dünya
ekonomisinin bir parçasıyız. Dünyadaki gidişatı, ekonomik şartları
görmeden Türkiye'nin şartlarını değerlendirmek eksik kalacaktır"
dedi.
Yılmaz, "Küresel hasıla projeksiyonlarına baktığımızda dünya
ekonomisinin 2023 yılında yüzde 3,3 oranında büyüdüğünü ve 2024
yılında büyüme hızının biraz yavaşlayarak yüzde 3,2 seviyesine
gerilediğini görüyoruz. 2025-2027 yılları arasında ise küresel
büyüme oranının yüzde 3,1 ila yüzde 3,3 arasında önemli oranda
yatay seyretmesini bekliyoruz. Dünyadaki ekonomik aktivitenin
tarihî ortalamaların altında olduğunu bu vesileyle görmüş oluyoruz"
açıklamalarında bulundu.
Yılmaz, özellikle Avro Bölgesi ve ABD ekonomilerinde büyüme
oranlarının daha düşük seviyelerde olmasının beklendiğini bildiren
Yılmaz, Avro Bölgesi için büyüme oranının yüzde 0,5'ten yüzde 1,3'e
yükselmesi ve ABD'de ise yüzde 2,5'ten yüzde 2,1'e gerilemesinin
beklendiğini dile getirdi.
Yılmaz, Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomiler için ise
büyüme oranlarının 2023'te yüzde 3,5'ten başlayıp 2027'de yüzde 3,9
seviyesine çıkması beklendiğini, bunlar, küresel büyümenin motoru
olarak kalmaya devam edeceğini dile getirdi. Cevdet Yılmaz, küresel
ticaret hacminde 2023 yılında ticaretin durma noktasına geldiğini,
yüzde 0,3 ile büyüdüğünü, 2024 ile birlikte ticarette yüzde 3
oranında büyüme olduğunu, izleyen yıllarda ise yüzde 3 ila yüzde
3,4 aralığında büyüme hızı beklendiğini, geçen yıla oranla daha
olumlu bir perspektif bulunduğunu aktardı.
Bu gelişmelerin Türkiye'ye etkisine değinen Yılmaz, "Öncelikle
sevindirici olan bir husus, küresel büyüme tahminlerinde AB'nin ve
MENA dediğimiz Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin ön plana
çıktığını görüyoruz. AB'nin ticaretimizdeki payı yüzde 40'ın
üzerinde, MENA bölgesinin payı yüzde 20 civarında. Bu iki bölge
toplam ticaretimizin yüzde 60'ından fazlasını ifade ediyor. Her iki
bölgenin de önümüzdeki yıllardaki büyüme perspektifine baktığımız
zaman olumlu bir seyir görüyoruz." dedi. Yılmaz, AB'nin büyüme
oranının 2024 yılında yüzde 1,2'ye ve 2025 yılında yüzde 1,8'e
yükselmesinin beklendiğini bildirdi. MENA bölgesinin ise 2 katına
çıkan bir büyüme oranına sahip olduğunu belirten Yılmaz, bu durumun
Türkiye'yi dış talep anlamında destekleyeceğini aktardı.
Küresel finansal şartlara da değinen Yılmaz, burada da gelişmekte
olan ülkeler ve Türkiye'yi olumlu etkileyecek bir görünüm
bulunduğunu söyledi. Yılmaz, gerek Amerika, gerekse Avrupa merkez
bankalarının gelecek dönemde faiz azaltacaklarına dair
beklentilerin güçlendiğini belirterek,"Genel eğilim, faizlerin
düşmesi yönünde olacaktır. Bu da küresel likidite şartlarını olumlu
yönde etkileyecek ve gelişmekte olan ülkelere dönük finans
akımlarını olumlu yönde etkileyecek diye düşünüyoruz ve Türkiye
olarak bundan da istifade edeceğimize inanıyoruz" şeklinde
konuştu.
Yılmaz, küresel emtia fiyatlarında da Türkiye için olumlu bir
perspektifin oluştuğunu aktardı. Türkiye'nin ithalatçı bir ülke
olduğunu söyleyen Yılmaz, emtia fiyatlarının normalleşmesinin
Türkiye için çok kıymetli olduğunu dile getirdi.
Yeni OVP'nin temel hedeflerine de değinen Yılmaz, şunları
kaydetti:
"2023 yılında Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyümesi, yüzde 5,1 olarak
gerçekleşmiştir. Bu büyüme oranı, pandemi sonrası toparlanmanın
etkilerini ve Türkiye ekonomisinin direncini yansıtmaktadır. Ancak,
yüksek enflasyon riskinin bertaraf edilmesi ve dengelenme süreci,
daha ılımlı ve sürdürülebilir bir büyüme sürecini gerektirmektedir.
Bu çerçevede, 2024 yılında bölgemizde artan jeopolitik gerilimlerin
de etkisiyle, bir taraftan da elbette istikrar programımızın
etkisiyle, büyüme oranının yüzde 3,5 oranında gerçekleşmesi
beklenmektedir. Önceki OVP'ye göre bu, 0,5 civarında bir revizyonu
ifade etmektedir. Yüzde 4 olarak biliyorsunuz geçen yıl bir
tahminde bulunmuştuk. Şu anki tahminimiz bu yıl sonu itibarıyla
yüzde 3,5 olarak revize edilmiş durumdadır. 2025 yılına
geldiğimizde, büyüme oranının toparlanarak yüzde 4 seviyesine
ulaşmasını bekliyoruz. Bu dönemde, ekonomik reformlar ve yapısal
düzenlemelerin etkisiyle, büyümenin tekrar hız kazanacağını
öngörüyoruz. 2026 ve 2027 yıllarında ise büyüme oranlarının
sırasıyla yüzde 4,5 ve yüzde 5 seviyelerine çıkmasını planlıyoruz.
Bu hedefler, ekonominin potansiyel büyüme kapasitesine ulaşmasını
ve uzun vadede istikrarlı bir büyüme eğilimini yakalamasını
amaçlamaktadır. Kısa vadede enflasyonla mücadele büyüme üzerinde
geçici etkiler yapsa da orta ve uzun vadede bu iki hedef arasında
bir çelişki görmüyoruz."
Yılmaz, enflasyonun düştüğü bir ortamın, aynı zamanda
öngörülebilirliğin arttığı, yatırım ortamının iyileştiği,
dolayısıyla sürdürülebilir büyümenin de zemininin güçlendiği bir
ortam olduğunu ifade ederek, enflasyonun düştüğü,
öngörülebilirliğin arttığı bir ortamda ekonomide dengeli ve
istikrarlı bir büyüme sağlamanın, hem iç piyasalarda hem de küresel
alanda Türkiye'nin rekabet gücünü artıracağını ve ekonomik refahı
sürdürülebilir kılacağını belirtti.
Cevdet Yılmaz, "Yeni OVP dönemi, dengeli bir büyüme stratejisiyle,
ülkemizin ekonomik hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmayı
amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, büyüme oranlarını optimize ederek,
hem enflasyonla mücadeleyi sürdürecek hem de ekonomik büyümeyi
destekleyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Cevdet Yılmaz, 2024 itibarıyla Türkiye'nin ekonomik büyüklüğünün,
44,2 trilyon liraya çıkmasını beklediklerini, nominal dolar bazında
ise beklentinin 1 trilyon 331 milyar dolar olduğunu, bunun da dolar
bazında rekor seviyede ekonomik büyüklüğe tekabül ettiğini
belirtti.
"OVP dönemi boyunca toplamda 2,3 milyon ilave istihdam
oluşturulması hedeflenmektedir. Bu hedef, ekonominin büyüme
potansiyelini artırırken, işsizliğin kademeli olarak azaltılmasını
sağlayacaktır. İşgücü piyasasındaki bu olumlu gelişmeler,
Türkiye'nin sosyal ve ekonomik kalkınmasına önemli katkılarda
bulunacaktır" diyen Yılmaz, programdaki işsizlik
projeksiyonlarının, Türkiye'nin istihdam piyasasında yapısal
dönüşümler gerçekleştirmeye ve işsizlik oranlarını düşürmeye
yönelik kararlılığını ortaya koyduğunu vurguladı.
İşgücüne katılım oranının 2023 yılında yüzde 53,3'ten, dönem
sonunda yüzde 56'lara kadar yükseleceğini, istihdam düzeyinin 32
milyon 668 binden, 2027'de 34 milyon 941'e çıkacağını bildiren
Yılmaz, OVP döneminde istihdam oranının yüzde 50'lerin üzerine
çıkacağını ve işsizlik oranının gerilemeye devam edeceğini
kaydetti.
Yılmaz, 2005 yılı ile 2023 arasında toplam 12,2 milyon kişinin
istihdamı sağlanarak istihdam düzeyinin 19,4 milyondan 31,6 milyona
yükseldiğini belirterek, aynı dönemde nüfusun 17,6 milyon
arttığını, artan nüfusun yaklaşık yüzde 70'inin istihdam edildiğini
söyledi.
Cevdet Yılmaz, programın en temel amacının enflasyonu düşürmek ve
fiyat istikrarını sağlamak olduğunu belirterek, 2023 yılında,
küresel tedarik zinciri sorunlarının, enerji fiyatlarındaki
dalgalanmalar ve iç talep şartları dahil pek çok olumsuz gelişmenin
etkisiyle, enflasyon oranının yüzde 64,8 seviyesinde
gerçekleştiğini hatırlattı.
Uygulamaya konulan sıkı para ve maliye politikalarıyla 2024 yılı
için enflasyon oranının yüzde 41,5'e gerileyerek, enflasyonla
mücadelede önemli mesafe katedilmesinin beklendiğini vurgulayan
Yılmaz, "2025 yılında hedefimizi yüzde 17,5'e revize ediyoruz.
2026'da tek haneli enflasyon hedefimizi koruyoruz, 9,7'ye düşmesini
öngörüyoruz. 2027'ye geldiğimizde ise yüzde 7'ler civarına düşen
bir enflasyon oranı öngörüyoruz. Bu projeksiyonlar, Türkiye
ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme ortamına geçiş yaparken,
enflasyonla mücadelede de kararlı bir duruş sergileyeceğini
göstermekte." dedi.
Yılmaz, dezenflasyon sürecinin başarılı şekilde yürütülmesinin,
ülkenin ekonomik istikrarını koruma ve refah seviyesini yükseltme
hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacağını vurguladı.
Cevdet Yılmaz, "Enflasyonun tek haneli seviyelere düşmesi, yalnızca
fiyat istikrarını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uzun vadede
yatırım ortamını iyileştirerek, ekonomik büyümeyi destekleyecek.
Önümüzdeki dönemde, bu hedeflere ulaşmak için para, maliye ve
yapısal reform ayaklarından oluşan bütüncül stratejimizle ve tüm
ekonomik aktörlerle birlikte çalışmaya devam edeceğiz." diye
konuştu.
2023 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 4
olarak gerçekleştiğini belirten Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"2024 yılının sonunda bu oranın yüzde 1,7 seviyesinde
gerçekleşmesini bekliyoruz. Gelecek yıl bir miktar ekonomik
toparlanmanın etkisiyle yüzde 2'lere çıkmasını, izleyen yıllarda
1,6 ve 1,3 gibi giderek düşen bir eğilim sergilemesini bekliyoruz.
Kalkınmamızın her zaman önündeki en büyük dar boğazlardan biri cari
işlemler açığı olmuştur. Bu projeksiyonlar, Türkiye'nin cari
işlemler dengesinde iyileşme sağlamak için attığı adımların ve
yapısal reformların bir sonucudur. Özellikle, yüksek katma değerli
üretimi hedefleyen yeni sanayi politikası ile ihracatın
artırılması, enerji gibi kritik sektörlerde ithalat bağımlılığının
azaltılması ve dış ticaretin optimize edilmesi, cari açığın
sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesinde kritik rol oynamakta.
Sonuç olarak, bu hedefler, Türkiye'nin ekonomik yapısını
güçlendirme ve dış ticaret dengesini sağlama yönündeki
kararlılığını yansıtmakta."
Yılmaz, ekonominin sürdürülebilir büyüme patikasında ilerlemesi ve
dış şoklara karşı dayanıklılığının artırılması için gereken tüm
tedbirlerin alınmaya devam edileceğini söyledi.
Dış ticaret verilerine bakıldığında, 2024 sonunda ihracatın 264
milyar dolar olmasını beklediklerini, dönem sonunda ise 320 milyar
dolara yakın seviyede ihracat beklediklerini kaydeden Yılmaz,
"İthalatımızın yıl sonu itibarıyla 345 milyar dolardan OVP dönemi
sonunda 417 milyar dolar seviyesine çıkmasını bekliyoruz."
dedi.
Cevdet Yılmaz, turizm gelirlerinin sevindirici olduğunu kaydederek,
yıl sonu itibarıyla 60 milyar dolara yakın turizm geliri
beklediklerini, dönem sonunda ise bunun 74 milyar dolara
yükselmesini hedeflediklerini ifade etti.
Yılmaz, "Cari işlemler dengesinin 2024 sonu itibarıyla 22 milyar
dolar seviyesinde bir açık öngörüyoruz, dönem sonunda da aynı
seviyelerde kalacağını öngörüyoruz. Milli gelirimiz arttığı için
oran olarak çok ciddi düşüş bekliyoruz." dedi.
Deprem kaynaklı harcamaların sürmesine rağmen, mali disiplinin
güçlendirilmesine yönelik adımlar sayesinde bütçe dengelerinde
hızlı toparlanma görüldüğünü kaydeden Yılmaz, 2024 yılında bütçe
açığının bu yıl bütçede öngörülen yüzde 6,4'lük hedefin oldukça
altında, milli gelire oranla yüzde 4,9 düzeyinde gerçekleşmesinin
beklendiğini söyledi.
Bütçe açığının, 2025 yılında yüzde 3,1 olarak gerçekleşmesinin
hedeflendiğini, milli gelire oranının, OVP döneminde kademeli
olarak azalarak, 2027 yılında yüzde 2,5 düzeyine gerilemesinin
öngörüldüğünü aktaran Yılmaz, şunları dile getirdi:
"Harcamalarımıza baktığımızda bir miktar artış var ama milli gelire
oranla harcamalarımızda ciddi bir düşüş söz konusu. Geçen yıl
programımızı yaparken, Merkezi Yönetim bütçe giderlerinin milli
gelire oranını yüzde 26,9 olarak tahmin etmiştik. Geldiğimiz
noktada bunu 25,4 olarak revize ediyoruz. Bu da çok önemli, aslında
hem tasarruf hem de verimlilik tedbirleri ile harcamaların ciddi
anlamda kontrol edildiğini göstermektedir. Milli gelire oran olarak
6,4 yerine 4,9 açıkla bu yılı kapatacağımızı düşünüyoruz, gelecek
yıl ise yüzde 3,1 gibi çok daha iyi bir noktaya ulaşacağımızı
düşünüyoruz. 2 puana yakın düşüş, enflasyonla mücadeleye,
dezenflasyon politikasına mali açıdan çok güçlü destek
vereceğimizin en açık ifadesidir."
Yılmaz, AKP hükümetlerinin "en büyük başarılarından birinin" mali
disiplini tesis etmesi olduğunu belirterek, mali disiplini,
ekonomide istikrarı ve güveni artıran bir çıpa olarak korumaya ve
güçlendirmeye devam ettiklerini kaydetti.
2003-2023 yılları arasında bütçe açığının milli gelire oranının
ortalamasının yüzde 2,6 olarak gerçekleştiğini aktaran Yılmaz,
"Geçmiş dönemlerde konjonktürel nedenlerle bütçe açığının hızlı
yükselebildiği dönemler yaşanmış olmakla birlikte, hükümetlerimiz
mali disiplinin tesis edilmesi ve korunması yolunda her zaman büyük
bir irade ortaya koymuşlardır. Program dönemi sonunda bütçe
açığının milli gelire oranının uzun dönem ortalamasının altına,
yüzde 2,5 oranına gerilemesini hedefliyoruz." değerlendirmesini
yaptı.
AB tanımlı kamu borç stokunun milli gelire oranının yüzde 29,3
seviyesine gerilediğini kaydeden Yılmaz, 2023 yılında bir önceki
yıla göre 2,2 puan azalışın söz konusu olduğunu söyledi.
Yılmaz, "2024'te bunun daha da hızlandığını görüyoruz, 4 puana
yakın bir azalış ile kamu borç stokunun milli gelire oranının 25,6
puana gerilemesini bekliyoruz. Hane halkı borçluluğu ve reel sektör
borçluluğunda da ülkemizin uluslararası ortalamaların oldukça
altında olduğunu ifade etmek isterim." diye konuştu.
Büyüme başlığı altında, çeşitli sektörlerde dönüşüm ve
yenilikçiliğin öncelikli alanları arasında yer aldığını belirten
Yılmaz, sanayide sektörel dönüşüm sağlanarak, yüksek katma değerli
üretim yapısına geçişin hedeflendiğini aktardı. Bu dönüşümün,
sanayinin rekabet gücünü artıracağını, dış pazarlara erişimini
kolaylaştıracağını vurgulayan Yılmaz, AR-GE ve yenilik
ekosisteminin güçlendirilmesinin de büyüme yaklaşımının önemli bir
parçası olduğunu dile getirdi.
AR-GE yatırımlarının artırılması, yenilikçi projelerin
desteklenmesi ve teknoloji odaklı bir ekosistemin kurulmasının,
ekonominin yenilikçilik kapasitesini artıracağını anlatan Yılmaz,
şunları kaydetti:
"Ayrıca, yeşil dönüşümün hızlandırılması, çevre dostu üretim
yöntemlerinin benimsenmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine
ulaşılması açısından kritik öneme sahip. Dijital dönüşüme geçişin
desteklenmesi, dijital altyapının geliştirilmesi ve dijital
becerilerin artırılması ile ekonomimizin dijital çağın
ihtiyaçlarına uyum sağlaması hedeflenmekte. Beşeri sermayenin
güçlendirilmesi ile eğitim ve yetenek gelişimi yatırımları
yapılarak işgücümüzün niteliklerinin artırılması planlanmakta.
Ayrıca, kamu altyapı yatırımlarının etkinleştirilmesi ve tarımda
verimliliğin ve üretimin artırılması, büyümeyi destekleyen diğer
önemli faktörler. Bu kapsamda OSB ve Küçük Sanayi Siteleri (KSS)
gibi planlı sanayi alanlarının artırılması, sanayi üretim
bölgelerinin iltisak hatları aracılığıyla limanlara ve ana ticaret
yollarına bağlanmasını öncelikli görüyoruz. Sulama yatırımlarını
önceliklendiriyoruz."
Yılmaz, istihdam tarafında ise yeni nesil çalışma biçimleri ve
sektörel dönüşümlerin öne çıktığını söyledi.
Yeni nesil çalışma biçimleri ve sektörel dönüşümlerin, işgücü
piyasasının değişen şartlara uyum sağlamasının, daha esnek ve
verimli yapıya kavuşmasının hedeflendiğini aktaran Yılmaz, işgücüne
katılımda güçlük yaşayan kesimlerin istihdamının artırılmasıyla,
kapsayıcı büyümenin sağlanmasının amaçlandığını vurguladı.
Cevdet Yılmaz, "Beşeri sermaye ve beceri uyumu, iş gücümüzün piyasa
ihtiyaçlarına uygun becerilerle donatılması ve ekonominin ihtiyaç
duyduğu nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi kritik bir adım. Son
olarak, iradi işsizliğin azaltılması, işsizlik oranlarını düşürmek
ve istihdamı artırmak için iş gücü piyasasında daha aktif
politikalar izlememizi gerektirmektedir. Çalışma Bakanlığımız bu
konularda yoğun bir gayret içinde. Hangi meslekler devam edecek,
hangileri sona erecek, hangi yeni meslekler ortaya çıkacak bunları
dikkate alan, gelecekteki gelişmeleri de dikkate alan bir anlayışla
işgücü planlamamızı dikkatle ele alıyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, "Bu makroekonomik göstergeler ve uygulama araçları, OVP
2025-2027 dönemi boyunca ekonomimizin büyüme ve istihdam
hedeflerine ulaşmasını sağlayacak ve sürdürülebilir kalkınma
yolunda önemli rol oynayacak." dedi.
Finansal istikrar alanında atılması planlanan adımlara
bakıldığında, finansal piyasaların sağlam ve istikrarlı şekilde
işlemeye devam etmesi için finansal düzenlemelerin
sadeleştirilmesinin önem arz ettiğini kaydeden Yılmaz, bu adımın
finansal sistemin şeffaflığını ve güvenilirliğini artırarak piyasa
katılımcılarının risklerini daha iyi yönetmesine imkan
sağlayacağını belirtti.
Yılmaz, seçici kredi uygulamasının, kredi büyümesini kontrol
altında tutarak, finansal riskleri azaltmayı hedeflerken, sermaye
piyasalarının geliştirilmesini, daha derin ve likit bir finansal
yapı oluşturulmasını amaçladığını ifade ederek, şunları
söyledi:
"Ayrıca, katılım finansının geliştirilmesi ve finansal
teknolojilerin geliştirilmesi gibi adımlar da finansal sistemin
daha kapsayıcı ve yenilikçi olmasını destekleyecek. Bu çerçevede,
tasarrufların artırılması da ekonomik istikrar için kritik bir
unsur olarak öne çıkmaktadır. Yurtiçi tasarruf oranlarını artırarak
ekonomik büyümemizi daha sağlam ve sağlıklı kaynaklarla sürdürmeyi
hedefliyoruz. Diğer yandan, fiyat istikrarı için uygulanacak
stratejilere geçersek, dezenflasyon sürecine uygun politika
bileşimi önemli adım olarak karşımıza çıkıyor. Enflasyonun kontrol
altına alınması ve tek haneli seviyelere çekilmesi için uygun para
ve maliye politikalarının bir arada ve uyum içinde uygulanması
gerekmekte.
Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar politikası, fiyat artışlarını
kontrol altında tutarak hane halkının satın alma gücünü korumayı
hedefleyecektir. Ayrıca, arz yönlü politikalar ile üretim
kapasitelerinin artırılması ve piyasaya sunulan mal ve hizmetlerin
çeşitlendirilmesi planlanmakta. Bu, talep baskılarını hafifleterek
enflasyonist baskıları azaltmada önemli bir rol oynayacaktır. OVP
2025-2027 dönemi boyunca ekonomik büyüme, istihdam, finansal
istikrar ve fiyat istikrarı hedeflerine ulaşmak için kapsamlı ve
çok boyutlu bir yaklaşım benimsenmiştir. Her bir strateji ve
uygulama aracı, ekonomimizin sürdürülebilir kalkınma yolunda
ilerlemesini sağlamak için dikkatle tasarlanmıştır."
Yılmaz, ödemeler dengesi başlığı altında atılacak adımlara da
değinerek, ekonominin dış ticaret dengesini iyileştirmek için ürün
ve pazar çeşitlendirmesi stratejisinin büyük önem taşıdığını
aktardı.
Etkin ticaret diplomasisinin, uluslararası ticaret ilişkilerinin
güçlendirilmesi ve yeni pazar fırsatlarının değerlendirilmesi için
kritik unsur olduğunu belirten Yılmaz, "Ayrıca, ticaretin
kolaylaştırılması ve ihracatın finansmanı, ihracat süreçlerinin
daha verimli hale getirilmesi ve ihracatçılarımıza finansal destek
sağlanması yoluyla dış ticaret hacminin artırılmasına katkıda
bulunacak. İthalat bağımlılığının azaltılması, özellikle stratejik
sektörlerde yerli üretimi teşvik ederek cari açığın azaltılmasını
hedeflemekte. Bunun yanında, hizmet ihracatının geliştirilmesi ve
ihracatta yeşil ve dijital dönüşümün desteklenmesi, hizmet
sektöründe rekabet gücümüzü artıracak ve sürdürülebilir ihracat
stratejilerinin benimsenmesini sağlayacak." diye konuştu.
İş ve yatırım ortamı konusuna hedeflerinin, Türkiye'yi yerli ve
yabancı yatırımcılar için daha cazip bir hale getirmek olduğunu
belirten Yılmaz, iş ve yatırım süreçlerinin iyileştirilmesinin,
bürokratik engellerin azaltılması ve yatırım süreçlerinin
hızlandırılması ile mümkün olduğuna dikkati çekti.
Yılmaz, "Ayrıca, düzenleyici çerçevenin iyileştirilmesi, iyi
işleyen, hızlı işleyen bir adalet sistemiyle iş dünyasının daha
öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda faaliyet göstermesini
sağlayarak yatırımları teşvik edecektir. Rekabetçi yeni
yatırımların tesisi ve yeşil, dijital ve tedarik zinciri odaklı
yatırımların artırılması, ekonomimizin geleceğin trendlerine ve
küresel rekabet şartlarına uyum sağlaması açısından önemli. Bu tür
yatırımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği hem de ekonomik
büyümeyi destekleyecektir" şeklinde konuştu.
Cevdet Yılmaz, kamu maliyesi alanında sürdürülebilir ekonomik
büyüme ve mali disiplin hedeflerine ulaşmak için uygulayacakları
politika araçlarından da bahsederek, kamu maliyesi başlığı altında,
devletin mali yapısını güçlendirmek ve kamu harcamalarının
etkinliğini artırmak için bir dizi reform öngörüldüğünü
söyledi.
İlk olarak, harcamalarda etkinlik sağlanmasının öncelikleri
olduğunu vurgulayan Yılmaz, bunun, kamu kaynaklarının daha verimli
kullanılması ve gereksiz harcamaların minimize edilmesi anlamına
geldiğini kaydetti.
Etkin harcama politikasının, bütçe açığını kontrol altında tutarak
mali disiplini sağlamak için kritik bir rol oynayacağını aktaran
Yılmaz, şunları kaydetti:
"Doğal afetler ve beklenmedik krizlere karşı daha hazırlıklı ve
dayanıklı bir mali yapı oluşturmayı hedefliyoruz. Bu, ülkemizin
afet sonrası yeniden yapılanma sürecinde hızlı ve etkili bir yanıt
verebilmesini sağlayacak. Vergilemede adalet ve etkinlik ise vergi
politikalarının daha adil ve etkili şekilde uygulanmasını
amaçlamakta. Bu çerçevede, vergi tabanının genişletilmesi ve kayıt
dışılıkla mücadele edilmesi, kamu gelirlerinin artırılmasına ve
mali sürdürülebilirliğin sağlanmasına katkıda bulunacak. Kayıt
dışılıkla mücadele ve denetimlerde etkinlik de bu hedefe ulaşmak
için hayati bir adımdır. Ekonomideki kayıt dışı faaliyetlerin
minimize edilmesi ve denetimlerin daha etkin gerçekleştirilmesi
hedeflenmektedir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri yönetim reformu, kamu
teşebbüslerinin daha verimli ve rekabetçi bir yapıya
kavuşturulmasını hedeflerken, sosyal güvenlik sisteminin mali
sürdürülebilirliği ise uzun vadede sosyal güvenlik harcamalarının
bütçe üzerindeki yükünü azaltmayı ve sistemin kendi içinde sağlıklı
şekilde işlemesini amaçlamakta. Bu kapsamlı reform ve politikalar,
Orta Vadeli Program 2025-2027 dönemi boyunca kamu maliyesi alanında
disiplinli, etkin ve sürdürülebilir bir yapı oluşturmayı
hedeflemekte. Mali disiplinin sağlanması, ekonomik istikrarın
korunması ve sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi için atılacak
bu adımlar, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasında büyük önem
taşıyor."
Yeni OVP döneminde uygulanacak politikalar ve reformlarla,
ekonominin sürdürülebilir kalkınma yolunda güçlü ve dirençli bir
yapıya kavuşmasını hedeflediklerini söyleyen Yılmaz, belirlenen
hedefler doğrultusunda atılacak adımların, Türkiye'nin ekonomik
istikrarını ve toplumsal refahını artıracağını, daha adil ve
kapsayıcı bir büyüme modeli oluşturacağını ifade etti.
OVP 2025-2027'nin Türkiye'ye hayırlı olmasını dileyen Yılmaz, "Yeni
program dönemiyle birlikte, ekonomik kalkınma ve sosyal refah
hedeflerimize ulaşmak için tüm paydaşlarla birlikte kararlı adımlar
atacağımıza ve bu süreçte önemli başarılar elde edeceğimize
yürekten inanıyorum. Hep birlikte, sayın Cumhurbaşkanı'mızın güçlü
liderliğinde ekip ruhuyla ve koordinasyon içinde daha güçlü ve
müreffeh bir Türkiye için çalışmaya devam edeceğiz." dedi.
Yılmaz, "Kişi başına gelirimizin 2024 sonu itibarıyla 15 bin 551
dolara yükselmesini bekliyoruz. Dönem sonunda ise 83 trilyon lira
ekonomik büyüklük, 1 trilyon 774 milyar dolarlık bir ekonomik hacim
ve 20 bin 420 dolar yani 20 bin dolar seviyelerine çıkmış bir kişi
başına geliri hedefliyoruz." dedi.
Milli gelirin uzun dönemli seyri hakkında da bilgi veren Yılmaz,
"2002-2023 yılları arasında 238 milyar dolardan, bu gün itibarıyla
1 trilyon 130 milyar dolarlara yükseldiğini görüyoruz. Yeni
hedeflerimizde bunu çok daha yükseklere çıkaracağız. Satın alma
gücü paritesine göre de son 20 yılda çok çarpıcı bir artışın
olduğunu uluslararası hesaplardan görebiliyoruz. Amacımız bunu daha
ilerilere taşımaktır. Bugün Türkiye ekonomisi nominal dolar bazında
17'nci, satın alma gücü paritesine göre 11'inci büyük ekonomidir.
Ülkemizin iddialı hedefleri var. Bunları daha da yukarılara
çıkarmak istiyoruz" şeklinde konuştu. İstihdam rakamlarına da
değinen Yılmaz, geçen yıl işsizlik oranının yüzde 9,4 olarak
gerçekleştiğini söyleyerek "Bu oran, pandemi sonrası toparlanma
sürecinin ve küresel ekonomik belirsizliklerin işgücü piyasası
üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır. 2024 yılı için ise işsizlik
oranını programımızda geçen yıl yüzde 10,3 olarak belirlemiştik.
Ancak bugün geldiğimiz noktada bunun yıl sonu itibarıyla yüzde 9,3
oranında gerçekleşmesini bekliyoruz. Aşağı yukarı 1 puan geçen
yılki tahminimizden daha iyi noktada olduğumuzu ifade etmek
isterim" aktardı
Yılmaz, "2025 yılına geldiğimizde, işsizlik oranının yüzde 9,6 seviyesinde olacağı öngörülmektedir. Bu oran, ekonominin yeniden dengelenme sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Ancak, 2026 ve 2027 yıllarında işsizlik oranlarının sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 seviyelerine gerilemesi beklenmektedir. Bu düşüş eğilimi, ekonomik büyüme ve yapısal reformların işgücü piyasası üzerindeki olumlu etkilerini yansıtmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: İHA