17 Ağustos'un yürek burkan hikayesi: "Ağustos ayı olmasın, takvim atlasın istiyorum"
17 Ağustos 1999’da Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde meydana gelen ve binlerce kişinin hayatını kaybettiği Marmara Depremi’nin üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen, o kara gece depremi yaşayanların hafızasından silinmiyor
Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999
depreminde kardeşi, yengesi, yeğenleri ve amcalarının da aralarında
olduğu 12 yakınını kaybeden Emin Güler, 26 yıldır acısının
tazeliğini koruduğunu belirterek, "Ağustos ayı olmasın ya da takvim
atlasın istiyorum" dedi.
Türkiye'nin yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan Marmara
Depremi'nin üzerinden 26 yıl geçse de depremzedelerin yüreğindeki
sızı tazeliğini koruyor. Bu kişilerden biri de depremi yaşadığında
32 yaşında olan ve kardeşi başta olmak üzere yeğenleri, amcaları ve
yengelerinin de aralarında olduğu ailesinden 12 kişiyi kaybeden
Emin Güler (58).
"Her gittiğim ev yıkıktı"
Deprem gerçeğiyle 17 Ağustos'ta tanıştığını belirten Güler, 45
saniyenin bitmek bilmediğini söyledi. Sarsıntının ardından sokağa
çıktığında gördüğü manzarayı unutamadığını dile getiren Güler,
"Sokağa çıktığımızda her yer yıkılmıştı, toz bulut içindeydi.
Cehennemi düşünsek herhalde böyle bir şey düşünürdük. Diğer
kardeşlerime bakmak için yürüyerek Çiftlik Mahallesi'ne gittim. Her
gittiğim ev yıkıktı. Küçük kardeşimin evi çok kötü yıkılmıştı"
dedi.
"Her gün kardeşimizin yıkılan binasına gittik"
Günlerce enkaz başında yakınlarını beklediğini ifade eden Güler, o
anları şöyle anlattı:
"Mobilyacıyım. İşimden dolayı biraz takım, taklavat malzemelerim
vardı. Her gün o malzemelerle küçük kardeşimizin yıkılan binasına
gidiyorduk. 'Bugün mü çıkar? Sağ mı çıkar?' diye düşünüyorduk.
Hatta kendisinin küçük bir çocuğu vardı, yeğenim 5 yaşındaydı. Ben,
'En azından çocuk çıkar' diye düşünmüştüm. O küçük. Hani bir köşede
boşluk kalmıştır, oraya girmiştir diye. O da çıkmadı" diyerek
gözyaşlarına hakim olamadı.
"Tabii panik halindeydik, mantıklı düşünemiyorduk"
17 Ağustos gecesi hissettiklerini de paylaşan Emin Güler, "Deprem
tecrübemiz yoktu fakat sallandığımızda ben ilk saniyelerde uyandım
ve 'Deprem oluyor' dedim. Fakat çok kötü sallanıyordu. Yani ben bir
depremin bu derece yana, sağa, sola, yukarı, aşağı etkileyeceğini
düşünmezdim derken elektrikler gitti. Tabii korku, panik
içindeydik. Yıkılacak mıyız, dışarı mı çıkalım, içerisi daha mı
muhafazalı karar veremiyorsunuz. Sonra Harbiş sitesinin yıkım sesi
geldi. Ben çatı göçtü zannettim, kiremit sesi geliyor böyle. Camdan
baktığımda böyle toz bulutuydu, böyle 50-100 metre aramız vardı
siteyle. O zaman daha çok durumun ciddiyetini anladım. Tabii panik
halindeydik, mantıklı düşünemiyorduk. Yatalım mı, kalkalım mı,
koşalım mı, alt kata mı inelim? Bilemiyorduk"
"Bu cenaze yıkanmaz"
Kardeşi Feridun ve ailesinin cansız bedenlerinin enkazdan 7 gün
sonra çıkarılabildiğini anlatan Güler, "Artık böyle eksi bir
metreye falan inmişti. Oturduğu bina Kavaklı'da yumuşak bir
zemindeydi. Yeni binaydı aslında. Hatta çıkarırken kardeşimin elini
tuttuğumda derisi eldiven gibi çıkmıştı. Zaten cildi siyahlaşmıştı.
Çok kötü olmuştuk. Tabii büyüklerimiz de vardı başımızda, onlar
biraz daha aklı başındaydı. Ceset torbalarına koyduk onu, çocuğunu,
hanımını. Ellerimizle çıkardık. Gözümüzden gitmiyor işte bu günler.
Sonra cenazeyi yıkayamadık tabii. 'Bu cenaze yıkanmaz' dediler.
Üstünden bir su tuttular" şeklinde konuştu.
"Kendimi işe verdim"
Deprem sonrası uzun süre çadırkentte yaşadıklarını ve bu süreçte
acısını unutmak için kendini tamamen işe verdiğini belirten Güler,
psikolojisini ayakta tutmak için verdiği mücadeleye de değindi.
Güler, "Bunalmıştım artık çadırda. 'Başın sağ olsun' cümlesinden
bile bunalmıştım ya. Buradan çıkayım, çalışayım, kafam dağılsın
istiyordum. Birisi size çorba verecek, sigara verecek, ekmek
verecek, para vermeleri bile zaman zaman dokunuyordu" ifadesini
kullandı.
"Ağustos ayı olmasın, ya da takvim atlasın istiyorum"
17 Ağustos'u asla unutmayacağının altını çizen Güler, "17 Ağustos,
ağustos ayı olmasın, ya da takvim atlasın istiyorum. Üzülüyoruz.
Şimdi bile pek konuşamıyorum. Bu meseleleri ağlamadan
konuşamıyorsun. Düşündükçe de üzülüyoruz" dedi
"Biz mi kurtulduk, ölenler mi kurtuldu acaba?"
Aynı acıların bir daha yaşanmamasını dileyen Emin Güler,
"Mesleğimden dolayı bir bina göçtüğünde kişinin içinden sağ çıkıp
çıkmayacağını az çok tahmin edebiliyoruz, göz alışkanlığımız var.
Ben o gece kardeşimin evinin önünde, 'Biz mi kurtulduk, ölenler mi
kurtuldu acaba?' diye düşünmüştüm, tam o sırada güneş doğuyordu.
Böyle biraz isyankar da olmuştuk" sözlerine ekledi.