Mitolojinin en güzel hikayeleri

Bazı kişiler göçüp gittiğinde bile arkalarında kendilerini yaşatacak güzel işler bırakıyor. Onlardan birisi de Kazım Özdoğan. Birebir tanımadım elbette kendisini ama “Mitolojinin en güzel hikayeleri” adlı kitabın son sayfasında yer alan “Eylül 2015’te aramızdan ayrılmadan önce tamamladığı son çevirisi elinizde tuttuğunuz bu mitoloji kitabıdır” notu bile bu kitap okundukça yaşayacağını gösteriyor. Çevirisini yapıyor Kazım Özdoğan ve onun aracılığıyla Türkçeye kazandırılıyor bu harika kitap. Dimiter Inkiow’un yeniden anlatımıyla ve Wilfried Gebhard’ın harika çizimleriyle bütünleşen kitap Gergedan Yayınları tarafından basılıyor.

Öncelikle kitabı elime aldığımda böylesine heyecanla kendimi kaptıracağımı düşünememiştim. İlk sayfalardan itibaren anlatılanlar bir anda beni de içine aldı sanki. Ne güzel bir iş yapmış Dimitri Inkiow, ne güzel bir iş yapmış da resimlerle çocuklara görünür kılmış yaşananları çizeri ve ne iyi yapılmış da Türkçeye kazandırılmış bu harika kitap.

Bazen gündelik hayatın içinde bazı şeyleri çok fark edemeyiz de aniden bir şey aracı olur farkındalığımızın artmasına, işte bu kitap da öyle bir şeye sebep oldu. Eski Yunan Tanrılarının Dünyasına bizi de götüren kitap mitoloji ile ilgili ihmalkarlığımı/ihmalkarlığımızı bir kez daha yüzüme/yüzümüze vurdu aslında. Aynen felsefede olduğu gibi. Aslında nasıl da hayatı beslediği, ruhumuza iyi geldiği, hayal dünyamızı genişlettiği bir yana, neden biz bunları eğitim sisteminde daha fazla göremiyoruz diye de hayıflandım. Mitoloji dersi olsaydı mesela ilköğretimde. Bir öğretmenimiz gelip de bize Zeus’u, Afrodit’i, Aşil’i, Eros’u ve diğerlerini anlatsaydı. Anlatırken bizi de o dünyaya çekseydi/çekebilseydi. Kendi öğrenciliğimde yoktu bunlar. Belki bugün yaşadıklarımız da aslında bizim felsefe, mitoloji, psikoloji, sosyoloji, edebiyattan; kısacası sosyal bilimlerden bunca uzak kalmamızdandır. İnsanlık tarihine dair ne varsa görerek büyütebilseydik çocukları, belki tarih bu kadar da tekerrür etmezdi. Kötü olan yok olmaya mahkum ya, o zaman iyi olana gidelim derdik belki de; derdi belki de bugünün kötülüğünü yaşatanlar. Savaşlar mesela, Truva Savaşları örneğin, nasıl da anlamsız geliyor okuyunca, ama işte tam da bugün başka amaçlar için benzer sahneler yaşanıyor çeşitli coğrafyalarda. Belki diyorum şiddet sarmalından çıkabilirdik, insanlığa mal olanları anlatma çabasında olsaydık. Örneğin bir kaplumbağanın kabuğundan yedi telli bir müzik aleti yapan Hermes’in hikayesini okuduğumuzda belki de dünyanın ilk lirik adlı müzik aletinin de doğuşunu izlerdik. Ya da Apollon’dan intikam almak isteyen Eros’un sebep olduğu olaylar sonrasında Defne ağacına dönüşen Dafne adlı masum su perisinin hikayesini dinleseydik, belki sözlerimizde daha dikkatli olurduk. Ne diyordu Zeus, yaşananları öğrendikten sonra Apollon’a “Söz, dayak yemekten daha derin yaralayabilir birini ve Eros çok hassas biridir sevgili oğlum!” Okuduktan sonra tekrar durup düşündüm üzerine ve sonra bugüne geldim yine. Sadece şort giydiği için kamusal alanda, bir otobüsün içinde şiddet maruz kalan bir kadının görüntüleri döndü mesela uzun uzun geride kalan haftada. Bu görüntüleri bilerek izlemedim, buna sebep olanlar kadar, bunu yapanı cesaretlendirenleri de düşündüm elbette. Ama ne yalan söyleyeyim en çok da bu şiddeti yapan hastalıklı adamın babasının ortaya çıkıp “Ama o da çok kısa şort giymiş” demesi rahatsız etti beni. Söz yaraladı, yaralıyor. Bir evlat yetiştiren ve öyle ya da böyle emek sarf ettiği varsayılan bir babanın bu sözleriyle, sorunun ne kadar derin ve hastalıklı olduğunu gördük aslında. Bu kişilerin en uygun şekillerde cezalandırılmamaları veya iyi hal indirimine uğramalarının da toplumsal sorunları derinleştireceğini biliyorum ve bir kez daha çocuklarımız için umuyorum ki gereken cezayı alsınlar ve bu ceza topluma örnek olsun. Bunun sorunu tek başına çözemeyeceğini biliyorum ve biraz da bu nedenle yazıyorum. Hani belki aldığı eğitimin bir yanında mitolojiye değinen, psikolojiden bahseden, insan haklarından dem vuran kişiler çıkarsa karşılarına belki böylesi söz sarf eden babalara rağmen başka türlü bir yaşamın varlığını görebilirler o şiddete başvuranlar.

Kitaptan uzaklaşmadım, aynı yere dönüyorum merak etmeyin, sadece elimdeki kitabın beni götürdüğü ve çağrışım yaptığı yerlerden bakıyorum yazılanlara. Kitapta; dünyaya getirdiği çocuğunu çirkin bulduğu için onu gökyüzünden aşağıya atan Hera adlı tanrıdan tutun da, tahtına geçer kaygısıyla dünyaya gelen tüm çocuklarını yutan tanrıya kadar geniş bir yelpazede mitolojik hikayeler anlatılıyor. Dinlediği masallar ve hikayeler aracılığıyla yaşamdaki gerçek kötülerle baş etme becerilerini kazanan çocuklar için bu hikayeler bence oldukça kıymetli. Elbette hikayelerde itiraz edilebilecek şeyler var ve bunlar zamanı geldiğinde tartışmaya açılır. Ancak tartışmaya başlamak için bilmek gerekiyor ve bu kitap da bize bilmenin yolunu açıyor.

Kitabın sayfalarını çevirirken mitolojinin büyüsüne kapılıyorsunuz ister istemez. Bir de bana verdiği hissiyat aslında şuydu; senden önce de, senden sonra da insanlar olacak bu evrende, sen sadece kendi hayat hikayeni yazıyorsun. Hayal etmek bile zor ama bir Zeus Tapınağı var İzmir’de. Turistlerin sürekli ziyaret ettiği ve kaç kuşak geriye gittikleri bir hikayenin peşinden gidiyoruz işte hepimiz. Ya da dilimiz tamamen bu mitolojik isimler ve hikayelerle dolu. Yine sevdiklerimize, çocuklarımıza belki de hikayesini bilmeden mitolojideki bu tanrıların adlarını veriyoruz. Belki de insanlık tarihindeki göçebeliğimizi görmemizi sağlaması bile kendi başına kıymet veriyor bu hikayelere. Kendi adıma söylemem gerekirse; benim çocukluğuma geç kalmış bir kitap olsa da kızıma okuma niyetiyle başladığımda, onu uyutmama rağmen kitaba devam ediyorum. Kime hitap ediyor diye bu nedenle bir yorum yapma niyetinde değilim ama kesinlikle çocuklarımızın sosyal bilimlerle, hayatla, iyi ve güzel olanla büyümelerinin, onların ve toplumun gelişimi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Büyüdüklerinde belki dünya mirasına sahip çıkmanın aslında hikayelere sahip çıkmak olduğunu bilirler hiç olmazsa; bu bile önemli, değerli ve özel bir anlam değil mi sizce de? İnsanlık tarihinin hikayesini bilmeden o sahnede yer almak karanlıkta yol aramak gibi. Elimizi attığımız her şeyi de kendimiz icat ettik gibi bir yanılgıya da düşürebilir insanı. Belki de sadece bunları düşündürmesi bile kitabı okumak için yeterli.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Saadet Sevinç Doğan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Barış gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Barış gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Barış gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Barış gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Körfez Belediye Başkanı kim olsun?
Tüm anketler