İçi sızlayan anneler

Aklıma onlarca şey geldi sabahtan beri. Anneler adına sarf edilen onca söz, onca ifade ve anlamdan başka, sadece acı ve içi sızlayan anneler kaldı bana. Çok mu dolduk son yıllarda, yoksa çok mu görür olduk bilmiyorum ama aklım sadece evladını kaybeden annelere gidiyor. Hem de öyle böyle gitmeler değil.

Hangisinden başlasak bilmiyorum ki; evladının şehit haberini almamak için evine doğru gelen askeri görünce komşusunun evine kaçan kadının sözleri döndü uzunca bir süre zihnimde. Akıl çok güzel oyun oynuyor insana ve bu örnek ona çok güzel bir örnek. Anne aslında o askerlerin neden geldiğini biliyor ve sanki komşusuna kaçtığında acı gerçek onu bulmayacak gibi anlık bir yanılsama yaşıyor. Çok sızlamıştı içim.

Bu güzel günde çok iç karartıcı şeyler yazma niyetinde değildim şu saate kadar ama başka şey yazmak da gelmedi içimden. Bir düğünden döndüm az önce eve. Saat şu an 00.30. Evladını büyütüp sevdiğine teslim eden iki anneyi izledim mesela. Sonra bu anı yaşayamayacak olan evladını kaybetmiş anneleri düşündüm ister istemez. O an tam da o an içim sızladı onların yerine. Maalesef çokça duyduk ya çocuk ölümlerini. Hele de öldürülen çocukların haberlerini duyduk sadece. Duymak içimize ve ruhumuza yara olarak kaldı ya; işte siz en eğlenceli anınızdayken aniden bir çağrışımla yakalayıveriyor mesela sizi.

Soma mesela. Orda da bir anne vardı. “Benim oğlum yüzme bilmez ki” deyivermişti aniden. Anımsar mısınız o anneyi acaba? Ben hiç unutmadım mesela. Elbette babasız/annesiz kalan evlatları da düşünüyorum ama en çok da anne yanım sızlıyor bu ara. Sonra mesela bir gece vakti uykusundayken üzerine gelen panzerin altında kalan iki çocuğun(5 ve 6 yaşlarında) annesine gidiyor aklım. Hiçbir mazeret iki çocuğun gece uykusundayken ölümünü anneye açıklamaya yetmez.

Sonra geride bıraktığımız cuma günü denk geldiğim bir video çokça yaktı içimi. Videoda bir maymun, yavrusu kucağında bayılmışken onu öldü sanıyor ve ağlamaya başlıyor. O video beni çocukluğuma götürdü. Köyde bir danayı kesmişlerdi ve anne inek köyün etrafını dolanıp bağıra bağıra ağlamıştı. Annelerin ağlaması çok acıtır içimi. O zamandan bu zamana keşke değişse bir şeyler. Değişebilse mesela.

Bir televizyon programında sonra; canlı yayında bir adamın küçücük bir kız çocuğuna yaptığı kötülüklerin ardından onu öldürmesini itiraf etmesine denk geldik. İzlemeseniz de her haberde karşınıza sunulan bilgi ile edindiğiniz gerçekler ağzınızdaki acı tadı daha da derinleştiriyor. O anne neler hissetti demeye dilim varmıyor.

Sonra, son yıllarda ülkede meydana gelen onca kötü olay ve evladını yitiren onca anne… Kısacası binbir emek ve özveriyle büyütülen bir cana kast ettiğinizde annesini de öldürüyorsunuz. Hem de en kötü şekliyle. En büyük acıyı yaşatarak. Geriye sadece yaşayan bir ölü olarak devam eden canlı kalıyor. Gözünün feri gidiyor o annelerin. Maalesef ki artıyor da sayıları.

Hani çok klasik olacak ama “kargaya yavrusu şahin görünür” derler ya; sahiden de öyledir. Ya da “kirpi yavrusunu kadife tenlim diye sever” derler ya; o da doğrudur. Buna çoğu zaman sevinirim. Bir çocuk dünyaya geldiğinde mutlaka ama mutlaka (ruhsal hastalık durumları hariç) onu çokça sevecek bir annesi olacaktır. O anne bedeninden, ruhundan, hayatından, geleceğinden alacağını sunacaktır yavrusuna. Kendi aç kalıp yedirecek, susuz kalıp içirecek, çıplak kalıp giydirecektir. İnanırım annelerin şifalı ellerine ve yemeklerine. Sesleri bile ilaçtır aslında yarası olana.

Bu sözleri sarf ederken kutsallaştırılmış ve cinsiyetçiliği pekiştirici bir annelik üzerinden söylemiyorum. Babalar kısmına sadece bu yazıda girmiyorum o kadar. Hayal edin veya çevrenizdeki örneklerden düşünün; hasta yavrusunu iyileştirmek için çırpınan anneleri. İlla ki çoğunuzun hayatında denk geldiğiniz örnekler vardır. Kısacası zordur anne olmak. Hem de öyle böyle bir zorluk değil. Canından can deniliyor ya, aynen öyle. Söylemek istediğim attığımız her adımda, sarf ettiğimiz her sözde, aldığımız her kararda siyasi aktör olarak, hukuku tesis edecek bir avukat veya hakim olarak örneğin, ya da ailedeki bir anne-baba olarak, sınıftaki öğretmen olarak, iş yerindeki patron olarak vb. mecburuz karşımızdakinin bir annenin yavrusu olduğunu görmeye. Bu görmek bizi adalete götürecek. Bu görmek cana kıymanın nasıl da yaralar açtığını gösterecek hepimize. Bu görmek kendi annemize götürecek en çok da bizi. Anneler eğer gerçekten anne olmayı içselleştirmişlerse kimseye zarar vermemeyi öğretirler en çok da çocuklarına. Doğaya ve diğer canlılara da zarar vermemeyi öğretirler. Anneler çocuklarına güzel değerler verirler aslında eğer anneliği içselleştirirlerse. Mesela toprak anaya ihanet etmemeyi öğretirler. Doğa ananın kucağına salarlar gözlerinden sakındıkları çocukları.

Demem o ki anneler bedeninden besleyip, bedeninde büyüttüğünü dünyaya getirdiğinde tüm diğer anne canlıları da görürler ayrı bir gözle. İşte o gözü aktarırlar çocuklarına. Ama evladını kaybeden anneler mesela, gözlerindeki feri de kaybederler. Onlara hele de tüketim odaklı, bangır bangır bağıran ve hediye kültürüne dönüşmüş “Anneler Günü” kutlamaları sadece acı bir tebessüm hediye eder. Kadir ve kıymet bildiğimiz/bileceğimiz günleri annelerimiz ve evlatlarımızla geçireceğimiz daha güzel günlere.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Saadet Sevinç Doğan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Barış gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Barış gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Barış gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Barış gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Körfez Belediye Başkanı kim olsun?
Tüm anketler