Merhabalar Gazete Barış okuyucuları;
Bugün sizlere, her kız çocuğu gibi benim içinde çok önemli olan babamdan bahsetmek istiyorum..
Bu hafta canım kardeşim Yasemin Yardımcı babasını kaybetti ve yine bir baba hasreti başladı.
Ben babamı kaybedeli 6 yıl oldu ama hala dün gibi yaşıyorum.
Dün gibi hatırladığım babamın okul yıllarında okulu bırakmak zorunda oluşu, eğitime ve bizlerin egitimine önem vermesi ve ondan duyduğumuz
Fransızca sözcükler…
*****
Babam dini içinde yaşayan, gösterişten uzak ve
Allah inancı tam olan bir müslümandı.
Çocukluğumda ramazanlarda oruç tuttuğumda babam oyuncak alır ve
Beni sırtında taşırdı . Canım annem içinse herşeyi bizdik.
Canım babam bizlerin hizmet etmemize kıyamaz ve herşeyini kendi yapmak isterdi.
Babam ahlakı örnek alınacak gerçek bir beyefendiydi.
Hayatı boyunca kimsenin arkasından konuşmadı ve kimseyi de yanında konuşturmadı.
Herkese yardım yapar ama kimseye söylemezdi.
Ağzından çok az kelime çıkar ve özet konuşurdu..
Sinirlendigi zaman dua eder ve geçmesini bekler öyle cevap verirdi.
Bir şeyi talep ettiğiniz zaman varsa vardı, yoksa yoktu,
bir daha sormanıza gerek bırakmazdı .
Her zaman “laf ağızdan bir kere çıkar” der ve her şekilde sözünde dururdu..
Hastanede yattığı zaman bile berber gelir saç sakal traşı olurdu.
Kıyafetlerine, saçına önem verir ve bana bu yönde hep öğüt verirdi.
Anneme daima değer verir, bizlere de hep
“annenizin kıymetini bilin” diye öğütlerdi. Onlar gerçek hayat arkadaşlarıydı. Nitekim babamı kaybettiğimizin haftasında annem tek gözünü kaybetti.
*****
Bizler ağabeylerim ve ablam hiçbir zaman babamın karşısında ayağımızı uzatmadık ve ayak ayak üstüne atmadık.
Saygı ve sevgiden o odaya gelİnce ayağa kalkıp karşılardık.
Bunları babam talep etmezdi ki! Biz çok sevdiğimizden yapardık.
Dışarıdan her geldiğimde babama sarılıp yanına oturup başımı omzuna yaslar günümü anlatırdım. Hiç üzülmemizi istemezdi.
*****
Kız çocukları için babaları hep başkadır.
Babamın o kadar gururlu ve dik duruşu vardı ki;
bazen üzüldüğünü anlamakta zorlanırdım.
Babamın yakalandığı kanser hastalığının 2 yıl sürecinde hiç off demeden
bizleri yormadan, bildiği hastalığı hiç telaffuz etmeden geçirdiği yıllar hiç aklımdan çıkmaz…
Canım babam “işinizden oluyorsunuz benimle kalıyorsunuz” diye özür dilerdi
ve hastalığından hiç bahsetmez, bizleri rahatsız etmekten adete utanırdı..
Hastalığı ızdıraba çevirmez, metanetle karşılardı.
Allaha kavuşacağı için şükrederdi ve ölümden hiç korkmazdı.
Hemşireler ve hastabakıcılar babamla sohbet etmek için yarışırlardı.
Kimsenin gönlünü kırmaz ve hayat tecrübelerini paylaşırdı.
Hayata bağlılığı, tabiat aşkı, hasta haliyle oksijen tüpüyle bahçeye indirilip
bizim farkında bile olmadığımız gökyüzünü ve yeşillikleri son görüşü
hep gözümün önüne gelir.
Hayat önümüzden hızla akıp giderken kaybettiklerimiz bizlere önümüzdekilerin kıymetini bilmemiz için fırsat tanımaktadır diye düşünürüm.
Ailemiz, dostlarımız, arkadaşlarımız…
Bu uzayıp gider…
Ben hayatta kim ne yaparsa kendine yapara inananlardanım.
Koşulsuz sevgiyle yaklaşırım.
Bazen bu zayıflık gibi algılansa da bana kötü düşünce ile yaklaşanın, elinde olmadığından ve kendi yetersizliğinden davrandığını düşünürüm.
Hayat çok kısa, sevmekten kimseye zarar gelmez.
Hayattayken sevdiklerinize SENİ SEVİYORUM demeyi ihmal etmemeniz dileğiyle…
Hepiniz sevgiyle kalın.
HATİCE'CİĞİM
SENİN PAYLAŞIMLARINI VE YAZILARINI BÜYÜK BİR ZEVKLE TAKİP EDİYORUM.rAHMETLİ BURHAN AMCA'NIN RUHU ŞAD OLSUN MEKANI CENNET OLSUN.
YAZI İÇİN TEŞEKKÜRLER..