Arkadaş

Arkadaş isimli bir kitap neden dikkatinizi çeker? Ya da dikkatinizi çeker mi? Okul öncesi gruba ait harika bir kitap Arkadaş desem ne dersiniz mesela? Neyi çağrıştırıyor size arkadaş kelimesi?

 

Tamam dolandırmıyorum, Arkadaş kitabını bana özel kılan şey yine ‘farklı’ olana vurgu yapması. Bu konulara karşı belirli bir duyarlılık kazanmak ileri yaşlarda sanırım daha zor oluşuyor. Örneğin yıllardır mimar olan birisi, farklı olanlar için ekstra bir bilinç kazanamıyor. Eğitim sisteminde de eğer hala kendini yenilemeyen bir şeyler varsa klasik ve normal olana göre şekillendiriyor yapıları ve çevreyi.

Keza diğer meslek grupları da öyle. Ancak içinde yaşadığımız dönem klasik ve kendi gibi bildiğimizin dışında yaşam mücadelesi veren herkesi de hesaba katmamız gereğini vurguluyor. İster dezavantajlı, ister engelli deyin isterseniz sadece ‘farklı’ deyin, bir şekilde mevcut olanın dışında kalan herkes ve her canlı toptancı düşüncenin kurbanı olabiliyor. Bazen yolda, bazen toplu taşıt araçlarında, bazen eğitim sisteminde, bazen de basit bir hikayede.

 

Mevcut sistemin dışında kalanlar bir yandan farklılıklarının oluşturduğu artı ve eksi şeylerle uğraşıyor, bir yandan da ‘normal’ sayılanlarla geriden başladığı yarışı sürdürmeye çabalıyor. Mutlaka herkes kendi yaşamında bunlara o veya bu şekilde denk geliyor, ailesinden veya çevresinden bir kişi ile bu duruma tanışıklık kurabiliyor. İşte bu tanışıklıkların olumlu yönde artıya dönmesi benim açımdan en fazla istenen şeylerden bir tanesi.

 

Örneğin down sendromu, disleksi, görme engelli, işitme engelli, spastik engelli, zeka geriliği, ortopedik engelli vb. insanları düşünün. Bu sıralananlara istediğiniz grupları dahil edebilirsiniz? Rengi veya dili farklı olandan, maddi durumu geri olanların yaşadığı ayrımcılığa kadar tüm ötekileri zihninizden geçirin lütfen. Sonra da ‘normal’ kabul edilenler için verili olanın, onlar için nasıl da zorlaştığını gözden geçirin. Çok sevdiğim ve çok basit bir karikatür vardı. Orda tekerlekli sandalyede bir çocuk bir inşaatta ve yanındaki ilgiliye ‘Lütfen otur. İnşaat başlamadan önce kısa bir gezinti yap. Belki o zaman bizler için ulaşılabilir bir mekan tasarlayabilirsin’ diyordu. Çok sözün bir karikatürle anlatıldığı anlardan bir tanesidir bu görsel.

 

Bahsi geçen karikatürdeki benim açımdan anahtar kelime erişilebilir olması. İşte bir mekanın, kentin, aracın, evin vb erişilebilir olması aslında temel bir haktır. Bu haktan mahrum kalmak ise sadece hak kaybıdır. Bu bağlamda yaşadığınız şehri gözden geçirin lütfen. Hangi dezavantajlı gruba hangi şehrin daha erişilebilir olduğunu düşünün. O zaman belki yeniden bir algı oluşturabiliriz. Eğitim sisteminde bence zorunlu ders haline getirilmesi gereken bir konu da budur. Kendinden veya normal kabul edilenden farklı olana dair düşünme yapısını geliştiren bir eleştirel okuma pratiği. Örneğin yaşamın her alanının daha iyi ve toplumun tüm kesimlerince daha erişilebilir olması yönünde neler yapılabilir diye bir düşünme süreci mesela. Olursa nasıl olur, bence bal gibi ve harika olur.

 

Neyse bir okul öncesi kitabı okuyup bunlara nasıl geldim değil mi? Aslında daha nerelere gidip geldim de fazla uzatmak istemiyorum. Herkes kendi alanında bir artı değer katabilir yaşama. Buna inanıyorum artık. Bu kitap da bu anlamda önemli bir artı değer katıyor hayata. Hem de öyle narin ve güzel tarafından yapıyor ki katkıyı, okurken işte böyle bir sürü şey geçiyor zihninizden. Akram Ghasempour tarafından yazılan ve Nasim Azadi tarafından resimlenen kitap Eğiten Çocuk tarafından yayınlanmış ve Erdal Gürsel tarafından Türkçe’ye çevrilmiş.

 

Görme engelli bir kız ile arkadaş olan bir kızın kısa bir hikayesi konu edilmiş. Kızın görmediğini ilk aşamada anlamayan ve yanına gidip ‘Benimle oynar mısın?’ diyen kızın sorusuyla başlıyor kitap. Çocuklarla yakın olanlar bilir ki, onların dünyası bu kadar yalın ve güzeldir. Sıcak ve içtendir. Oyunla başlar her şey. Onun içinde dönüşür, gelişir ve güzelleşir. Öyle önyargılar, öyle süzmeler filan yoktur. Onlardan sizlere ve hayata sadece davet vardır. Oyuna davet. Hayatı oyunla algılar ve hayata oradan katkı sunarlar. İşte bu nedenle oyun oynamaları önemli ve kıymetlidir.

 

Kitaba dönersem kız bu teklife evet yanıtını alınca deniz kenarındaki görme engelli kıza, saklambaç oynama teklifinde bulunuyor bu kez. Buna da olumlu yanıt alıyor elbette. Görme engelli kız saymaya başlıyor ve sonrasında aramaya. Sizde de aynı sorular belirdi mi? İyi ama nasıl bulacak. Buluyor oyun arkadaşını ve bunu sesleri takip ederek yaptığını söylüyor. Şimdi yazarken dikkatimi çekti isimleri yok kızların. Okurken bunun eksikliğini hissetmiyorsunuz çünkü resimler ve kızların içten konuşmaları zaten içine alıyor okuyucuyu. Gören kız, oyun arkadaşının kendisinden farklı olduğunu hissediyor ama anlarken biraz zorlanıyor. Gözleri açık ama göz kapakları hiç kapanmıyor. Gören kız bu sefer arkadaşı için onun istediği bir şeyi yapmak istiyor ve soruyor ne yapmak istediğini. Görme engelli kız da kuma resim yapmayı istiyor ve beraberce resim yapıyorlar kuma. Daha doğrusu görme engelli kız yapıyor resmi, diğeri de izliyor.

 

Oldukça samimi şekilde küçük kızın görme engelli arkadaşı ile olan diyaloğuna ve duygu durumu hallerine bakıyoruz resimlerde. Önce güneş çiziyor görme engelli kız, sonra da arkadaşının yüzünü ve kendi yüzünü çiziyor kuma. Bunu yaparken ellerini önce arkadaşının yüzünde gezdiriyor. Hissediyor yani çizeceği şeyi. Okurken bile nasıl eşsiz bir deneyim diye geçiriyorum aklımdan. İki kız için de yeni ve kendinden farklı olan ile tanışma anı. Çocuk olunca daha kolay oluyor her şey, çünkü illa ki bir orta nokta bulunuyor ve dilleri aynı, o da oyun.

 

Bu kitabı okuyunca aklıma lisans döneminde tanıştığım görme engelli arkadaşım geliyor. Fotoğrafçılık dersini zorunlu almıştı mesela. Bilgisayar dersine girmişti ama bilgisayarı onun kullanacağı şekle sokmak için düzenek yoktu ve bunun için yeterli maddi olanak yoktu. Elbette iyi insanlar ve akademisyenler vardı okulda ama sorun bireysel çabaların ötesindeydi. Yönetsel bazda ve kararlı adımlarla çözülmesi gereken sorunlar için karar verici pozisyonunda olanların isteği kadar, mali açıdan yeterlik de gerekiyordu. Şimdilerde öğretmen olan arkadaşım öğrencileriyle çok mutlu. Onların arasında ‘farklı’ olarak yer alıyor ve eminim çok da güzel paylaşımlarda bulunuyor. Yaşamı ve edindikleri yeterli bence öğrencilerine. Arkadaş kitabını okurken lütfen kusura bakmayın bu bireysel deneyimimi paylaşmak istedim. Ben de bir gün kendisine ‘nasıl rüya görüyorsun’ diye sormuştum mesela. Biliyorum ki duyma ve diğer duyular bu grup için çok önemli. Hayatlarını her açıdan yaşama daha erişilebilir yapmak da aslında istenirse o kadar zor değil. İşte tam da bu yüzden bu kitap bir kez daha önem ve kıymet içeriyor. Bu bilinç erken yaşta edinildiğinde hayatın içinde hangi meslek grubunda olursa olsun kişi, kendi dışındakileri de hesaba katmayı öğrenir.

 

Evet Arkadaş kitabına geri dönüyorum. Gören kız yeni tanıştığı ve arkadaş olduğu kızın resim yapma şeklini izlerken görme engelli kız ona birazdan büyük bir dalganın geleceğini söylüyor ve biraz geri çekiliyorlar. Öyle de oluyor ve dalga, çizilen resimleri yok ediyor. Görme engelli kız sadece dalgaların sesini dinleyerek biliyor dalganın gücünü. Hayatı algılama şekli, onun yaşamda daha güçlü kalması ve daha az hasar alması için zorunlu olarak gelişiyor bu grupta.

 

İki arkadaş kumların üzerinde yürürken görme sorunu olmayan kız şu cümleleri kuruyor: ‘Mutluydum, çünkü bana birçok şey öğretebilecek yeni bir arkadaş bulmuştum. Yeni arkadaşım benden daha iyi görebiliyor ve daha iyi resim çizebiliyor.’

 

Ben de mutluyum, lisansta böyle bir arkadaşım olduğu için. Ama bundan da öte yaşadığı onca sıkıntılı şeyden sonra istediğini başarıp hayatını kurduğu için. Öğrencilerine ulaşıp sadece yaşamıyla değil, ilgi alanları ve öğrenme merakıyla onlara ışık tuttuğu için. Bir de bu kitabı alıp kızıma okuduğum için mutluyum. Kitap üzerine yazarken de çocuklarına, yeğenlerine, öğrencilerine, yakınlarına bu kitabı okuyacaklar için mutluyum. Okurken herkesin en azından kendisinden farklı olanı düşünecek olması açısından mutluyum. Bir de bu vesile ile, bu satırları okuyan herkesin potansiyel bir engelli olduğumuzun bilinciyle hareket edeceğini umuyorum. Kimi sözünde, kimi kararında, kimi niyetinde, kimi zihninde, kimi işinde, kimi projesinde, kimi şarkısında, kimi oyununda, kimi resminde bu gerçeği hissederek yaşayacaktır. Bu hissin tüm engel sayılan, dezavantajlı denilen veya ‘farklı’ olanlar adına artı değere dönüşmesi dileğimle.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Saadet Sevinç Doğan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Barış gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Barış gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Barış gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Barış gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Körfez Belediye Başkanı kim olsun?
Tüm anketler